HAŞMET BABAOĞLU

Balkonlar gitti aşklar bitti!

Balkonlar hızla hayatımızdan çıkıyor.
Şehirlerin dış mahallelerinde yükselen sitelerde balkon yok!
Balkona çıkılmıyor, "sosyal tesis"lere ve spor salonuna gidiliyor oralarda.
Ya şehrin geçmişte yaz akşamlarının tadını balkonda çıkarmış iç mahallerinde durum nasıl? Hani "balkon sefası" diye bir deyim vardı, hatırlar mısınız?
Geçenlerde Caddebostan Küçükyalı hattındaki yeni binalara baktım...
Trend şöyle..
Salonun sokağa bakan yerden tavana penceresinin önüne pek şık metal korkuluklar yerleştiriliyor. Arada saksı konacak bir çıkıntı bile yok.
Nostaljik bir şaka gibi!

***

Ama durun, durun!
Konum bu değil. Sözünü edeceğim balkon bu değil!..
Hani günümüz ilişkilerine bakıp "artık aşk yok" diye yakınanlar var ya...
Nice aşkların içinden hayal kırıklıklarıyla geçip sonra günümüzde aşkın mümkün olmadığına dair kesin bir kanıya varan ve bunu da eşe dosta kabul ettirmeye çalışanlar hani...
Gerçekte "olmayan şey" ne, farkındalar mı acaba? Anlatmak istediğim o işte!
Balkon yani...
Aşkın balkonu...
***

"Karşılıksız Aşk"
adlı kitabıyla tanınan Gregory Dart günümüzde romantizm ve aşk kavramlarının sürekli yan yana getirilişinin anlamsız olmadığını söyler.
Çünkü aşk arayıştır! Tutkunun umut halidir! Romans tam orada başlar. Nasıl mı?
Dart cevabı şöyle verir: "Romans Jülyet'le Romeo'yu birbirinden ayıran balkondur!"
Balkon...
Yani aşkı önce mümkün, sonra dirençli kılan ayrılık.
Balkon...
Hani Romeo'nun "Bak, nasıl da dayamış elini yanağına/Ah, o eline eldiven olaydım da/Dokunaydım yanağına..." dedirten uzaklık.
Balkon...
Altındaki karanlıkta Cyrano'nun upuzun burnunu ve kimliğini saklayıp Roxane'a tutkusunu dile dökebildiği aşk sunağı...
***

Gündelik hayatımızda, sevme sevilme ilişkilerimizde, cinsel çekim serüvenlerimizde o "balkon" yok artık! Âşıkla maşuk arasındaki erotik hiyerarşi ve uzaklık yok!
Kadının ay ışığındaki uzak ve gölgeli güzelliğinin yerini zımparalanmış tenler ve kanıksanmış jestler alalı çok oldu.
Serenat çok gülünç bir şey artık! Birkaç şarkı belki, en fazla.
Sadece otomobillerden söz etmeyi bilen bir Romeo, sabahtan akşama kadar futbol konuşan bir Cyrano, hayal edebiliyor musunuz?
Ya aklı alacağı çantanın markasında olan bir Jülyet?
Olabilir mi hiç!
NOT: Çok değer verdiğim çağdaş psikanalist- düşünürlerden biri olan Julia Kristeva geçen hafta İstanbul'daydı. Onun günümüz aşkları üzerine söylediklerini de bir başka yazımda ele alacağım.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.