HAŞMET BABAOĞLU

"Organik" lafını sevdik ama...

Yaz geldi, haber kanalları "yeşillendi" ama zihinler bu konuda çok karışık, demiştim ya...
Doğa serüvenciliği ile doğa sevgisi; yeşili bol bir mahallede yaşamakla dünyaya yeşilci bir politik mercekten bakmak arasındaki farkları algılayamayan bir yayıncılığın çevre sorunlarından söz etmesindeki problemi vurgulamıştım hani...
Kaldığımız yerden devam edelim mi?
Mesela bu TV kanallarından birinde sokaktan gelip geçenlere çevre sorunlarına ve doğaya özen gösterip göstermedikleri soruluyordu.
Ve sunucunun durmadan tekrarladığı cümle şuydu: "Her şeyi organik yemelisiniz!"
Bunu işiten insanlar da mahcup bir gülümsemeyle karşılık veriyorlardı.

***

Şu "organik" kavramı başımıza çok iş açacak!
Neden? Çünkü ne anlama geldiğini bilmiyoruz; hatta bilmeye de heves etmiyoruz ama hem pek önem veriyoruz.
Seyredenler hatırlayacaklar, "Doğada Tek Başına" belgeselinde de o meşhur yılan yeme sahnesinde Serdar Kılıç lokmaları ağzına atmadan önce "yüzde yüz doğal ve organik" deyivermişti.
Güler misin, ağlar mısın?
Baştan başlayalım ve önce şunu bilelim artık...
"Organik tarım" veya "organik ürün" dediğimizde günümüzde geliştirilmiş ve çerçevesi sıkı kurallarla belirlenmiş bir tarım yönteminden ve üründen söz ediyoruz.
Yani babadan kalma şeftali ağacınızdan kopardığınız şeftaliler, arka bahçeden topladığınız maydanozlar ve pazardan aldığınız hormonsuz sebzeler sırf bu yüzden "organik" olmazlar!
Keşke "organik tarım ve ürün" kavramı yerine daha başlangıçta "ekolojik tarım ve ürün" kavramı yerleşseydi!
O zaman zihnimiz daha berrak olacaktı!
***

Peki, gayet çevreci, yeşil ve maalesef fena halde paranoyak havalara girip "mutlaka organik şeyler yemeliyiz" takıntısına ne demeli!
Tamam! Mümkünse organik yiyelim!
Ama nasıl?
Bir kere, ancak bulabilirsen yiyebilirsin! Çünkü öyle herkese yetecek kadar organik tarım ürünü yok henüz ortada! Köylü pazarlarında satılanlar köylülerin yetiştirdikleri ürünler olabilir ama "organik" olduklarını kim söylemiş!
İkincisi, cüzdanının yettiği kadar yiyebilirsin! Çünkü üzerine "organik" sertifikası yapıştıran ürünler pahalı!
Ha, bu fiyatlandırma ille de organik ürünlerin kapitalist piyasadaki snobluğundan veya kıtlıktan mı kaynaklanıyor, diye sorarsanız...
Hayır! Bu pahalılığın altında gelecek kuşaklar için gösterilen özenin yüksek bedeli de var! Toprağın, biyoçeşitliliğin, suyun korunması kazanan bir üretim değil! maalesef yüksek bir maliyet gerektiriyor.
Bu konu burada bitmez tabii!
Ama önce bir durmamız ve uydur kaydır "yeşilcilik"le bu konuları konuşmaya son vermemiz gerekiyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.