Hayallerimiz ve biz
Shakthar'ın Roma'yı ezip geçtiği maçı izlediniz mi? İzlediyseniz, aklınızdan neler geçirdiğinizi tahmin edebiliyorum. Hep birlikte Lucescu'yu düşündük, değil mi?
Şimdi Ukrayna'da bir "dünya takımı"nı adım adım kuran hocanın bizdeyken değerini bilemeyenlerin zamanla Hagi'den medet umacak hale gelişleri ne acıklı!
Ya onunla Yüzüncü Yıl şampiyonluğunu kazananların ertesi yıl işler ters gittiğinde medya kurtlarının önünde hocayı yalnız bırakmasını unutabilir miyiz?
Şimdi diyeceksiniz ki...
"Canım, Lucescu'ya şans da yardım etti! Geldiği yıl kupayı kaldırdı, bu da onun önünü açtı." E, bizdeki macerası çok mu farklıydı! Ama arkası çok farklı geldi.
Her yıl tonla parayı ezeli rakiplerini ezme hedefi için harcayan bir yönetim ve bu zokayı yutan taraftar kitlesi üst düzey hocalar için kaygan zemindir. Mourinho gelse altı ay dayanamaz!
Neden mi?
Çünkü özünde "kazanmak"la, "başarmak" birbirinden farklı şeylerdir. Bugün kazanan yarın kaybedebilir. Bugün kurulan yarın yıkılabilir. Başarı ise bir "inşaat" hamlesidir. İhtiyacı zaman, göstergesi futbol kalitesidir. Ölçüsü dünyaca belirlenir. Kupa zaten bunların ardından gelir!
Parlak transferlerle kurulan toplama takımlarla günü kurtarmaya çalışan yönetimlerle daha nereye kadar ilerleyebiliriz?
Durup durup aynı itiş kakışın, aynı huzursuz anaforların içine düşüyoruz. Yazık harcanan onca paraya!
Ama asıl önemlisi harcanan onca futbolcuya, hocaya, insana yazık!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.