Pazar notları: Hoşça bak zatına!
Herkes sevilmek istiyor. Olabildiğince çok kişi tarafından "çok sevilmek" istiyor. Ya sevmek?.. Şimdiki trend "kendini sevmek!"
Sevilmeyecek birisin henüz; sevilemeyecek haldesin... Ve maalesef popüler kültürden, medyadan, oradan buradan öğrenmişsin ya, tutup kendini seviyorsun! Ne olur, yapma!
Tamam, sev kendini... Ama bunun için ilk önce "neyim ben, kimim?" diye sormalı insan. "Nereden geldim, nereye gidiyorum?" diye sormalı ve cevap aramalı. Şeyh Galib'in dilinden azıcık da olsa anlamaya başlamalı. Hani demiş ya şair: "Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen/Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen."
***
Çeşme yarımadasında yaşayanlar biliyorlar ki, rüzgâr esip geçen bir şey değildir! Bir hava akımı olduğu kuşkuludur. Rüzgâr insanı bazen şefkatle okşayan, bazen fena halde hırpalayan elle tutulur, hatta kimi zaman gözle bile görülür bir varlıktır. Öfkelendiği zamanlar hariç, dosttur.
Bir kafedeyim. Yan tarafımdaki masada 88 yaşında emekli bir öğretmen olduğunu söyleyen bir kadın ve genç bir kız oturuyor. Yüksek sesle konuştukları için ister istemez kulak misafiri oluyorum. Davranışlarından kibir ve "çokbilmişlik" akan kadın sürekli "zengin bir koca bulup evlenmesini" tavsiye ediyor kıza. Kız sıkılıyor, itiraz ediyor, hiç değilse konuyu değiştirmeye çalışıyor ama başaramıyor. Eminim, o hanımefendi başka bir ortamda "şimdikiler de pek maddiyatçı canım!" diyerek günümüz gençlerini eleştirecektir...
Evet! Bir "manevi arayış" modasından da söz edebiliriz. "Manevi arayış ve bulamayış"tan!.. Konforları hiç bozulmadan kalbinin kapısının açılmasını bekleyenler, daha çok beklerler.
***
İskenderiye Dörtlüsü'nün son cildi Clea'da unutulmaz bir söz vardır: "Bütün ruh hastalıkları ısmarlama yapılmıştır."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.