HAŞMET BABAOĞLU

En çok Rambo'yu severdi!

Kim Jong-il ülkesinde "sinema dâhisi" olarak tanınıyordu.
Neden, niçin?
Bunu cevaplamak kolay değil!
İktidarını üzerine inşa ettiği resmi ideolojiyi giderek "halkın dini" haline getiren diktatörlerin tuhaf dünyasını "dışarıdan" bakarak kavramak öyle zordur ki!
Ama şu biliniyor mesela...
Kim Jong-il tam istediği gibi bir film çekecek yönetmeni ülkesinde bulamadığı için Güney Koreli yönetmen Shin Sang-Ok'u ve karısını kaçırtmış, ona uzun yıllar boyu filmler çektirmişti.

***

Rejimin son yıllarda dışarıya açılma amacıyla düzenlediği film festivali için Pyongyang'a giden Batılı sinemacıların izlenimlerini hatırlıyorum.
Ortaya çıkan tablo içler acısıydı.
Kuzey Koreli sinemacılar Batılı meslektaşlarıyla sohbet ederken, laflarının arasına "en büyük sinemacımız liderimizdir" veya "o daima sinemayı bizden çok sever" gibi cümleler sıkıştırıyorlardı.
Liderlerinin sinema sevgisine hayrandılar.
Basit bir propaganda söylemi değildi bu!
Hayrandılar, çünkü liderleri onların seyretmediği, seyredemeyeceği, seyretmelerinin şiddetle yasak olduğu filmleri seyrediyordu.
Kim Jong-il'in yirmi bin filmden oluşan bir arşivi olduğu; bütün zamanını film seyrederek geçirdiği söyleniyordu.
Ve hiç gülmeye kalkışmayın!..
Gençliğinde "Rüzgâr Gibi Geçti'" yi seyredince bütün dünyası değişivermiş bu Mao ceketli, yumurta topuklu ve sürekli güneş gözlüğü takan adamın "Film Yönetme Sanatı" diye bir kitabı da vardı.
***

Şimdi kırmızı güller arasına yatırılmış cesedi başında halkının kuyruk olup gözyaşı döktüğü diktatör en çok hangi filmi seyretmeyi seviyordu, dersiniz...
Rambo'yu...
Yani sıradan bir Kuzey Koreli seyrederken yakalansa, hapislerde çürüyeceği bir filmi seviyordu. Hani Sylvester Stallone'nin insanüstü bir güce sahip bir Vietnam gazisi Amerikalı'yı canlandırdığı Rambo-First Blood filmini!
Söyleyin şimdi...
Bu tutum bütün (Kuzey'de veya Güney'de) bütün diktatörlerin pek tanıdık bir özelliği değil midir?
Sevdikleri ve yakın çevreleriyle paylaştıkları şeyleri halklarına yasaklarlar.
Neden? Sırf zorbalık olsun diye mi? Hayır!
Onlara göre, halk bu zevkleri, bu sanatları, bu fikirleri kavrayacak "olgunluğa" henüz sahip değildir de ondan...
O yüzden nerede bir siyasi "halk anlamaz!" veya "halk buna henüz hazır değil, zamanı gelmedi" dese...
Görünürde pek demokrat bile olsa...
İçinde bir diktatörün boy verdiğini hissederim!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.