HAŞMET BABAOĞLU

Şu klasik müziği rahat bıraksak artık!

Uykuyu Chopin'le çağırmak güzeldi.
Dalmışım. Rüyamda çiseleyen yağmur altında bir nehrin kıyısında yürüyordum. Kömür taşıyan bir mavnanın tam bulunduğum yerden geçerken uzun uzun düdük çaldığını da hatırlıyorum.
Sabah kalktım.
Kahvemi hazırlarken haberlere de göz atayım diye televizyonu açtım.
O arada ağzıma tek bir Beypazarı kurusu attım! Bir parça da çoban peyniri...
Haberler kesmedi. Hızlı gündem başımı döndürdü. Zihnimin ayılmasını bir saat öteye bıraktım.

***

En iyisi, geceyi nasıl Klasik Batı Müziği tınılarıyla kapattıysam güne de öyle başlamak olacaktı!
Bu kez Schubert mi olsun, yoksa şöyle sıkı bir "ayıltıcı" olan Stravinsky mi dinlesem diye kararsız kalmışken...
Tam o sırada işte...
Aklıma bu müzik türünü sürekli siyasallaştıran ve sözgelimi Beethoven veya Mozart dinlemeyi "Cumhuriyet mitingi" havasına sokanlar geldi.
"Aydınlanma" veya "çağdaşlık" kavramlarını kullanmadan bu müzik türünden söz edemeyen dostlarımı hatırladım.
Her konserde Türkiye'nin "çağdaş uygarlık seviyesi"ne biraz daha yaklaştığına ve mesela orkestra kurmuş bir şirketin yöneticilerinin asla hata yapamayacağına kendilerini inandırmaya çalışmalarını düşündüm...
Nasıl da arkaik ve hüzünlü bir yanılsamaydı bu!
***

Yok! 28 Şubat'ta karşısında 9. Senfoni'yi çalacak orkestrayı görünce "İşte çağdaş Türkiye" diyerek sahneye fırlayan Demirel gibi değiller.
Çünkü Demirel'in kendi başına kaldığında bir kez olsun 9. Senfoni'yi dinlemiş olduğunu sanmam!
Ama bu müziği seven dostlarımın artık gözlerini açıp gerçeği görmelerini isterim.
Klasik Batı Müziği'ni 1930'ların, 40'ların üslubuyla "siyasallaştırma"ya devam etmeleri bu müziğe kötülüktür!
Chopin'in, Mahler'in, Şostakoviç'in ve onları sevmeye hazırlananların ne günahları var da, sürekli bu tartışmanın orta yerinde kalıyorlar!
Ayrıca gülünç değil mi?
Hani Batılı bir monarşist bizdeki tartışmaları duysa, tepesi atar ve "ne Cumhuriyeti kardeşim bu müzik saraylarda filizlenip büyüdü, gelişti!" diye çıkışır!
Kaldı ki, Klasik Batı Müziği bu topraklara Cumhuriyet'le değil, Osmanlı batılılaşmasıyla girmiştir ve daha o zamanda birçok yerli müzisyen bu türde yapıt bestelemiştir.
***

Şu internet çağında...
Gençlerin sadece Mozart'a, Beethoven'e değil; en yeni, en çağdaş bestecilere de kolayca ulaşabildikleri; mesela Arvo Part gibileriyle çok derin ve deyim yerindeyse "metafizik" bağlar kurabildikleri bir ortamda... Bu takıntıları bıraksak artık diyorum.
Neyse...
O sabah...
Hangi yapıtta karar kıldığımı merak ediyorsanız...
Vazgeçtim.
Müzikçaların düğmesine bastım: Mazhar'ın sesi yükseldi: "Benim hâlâ umudum var/ seviyorlar, bazen soruyorlar/ hayran hayran seyret, ister katıl, ister vazgeç/ güzel günler bizi bekler/ eyvallah dersin olur biter."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.