Pazar notları: Dünya hâlâ güzel!
***
Seviyoruz, seviyoruz, seviyoruz ama bir türlü sevinemiyoruz. Seviyoruz, seviyoruz, seviyoruz ama bir türlü sevindiremiyoruz. Gerçekten sevgi mi bu?
Ne kadar az sevinç var ve yerini belki tutar diye, ne kadar çok şımarıklık! Ne kadar az neşe var ve yerini belki tutar diye, ne kadar çok eğlence!
***
Gözleri çukura kaçmış, dudaklarının kenarında gelip geçmiş yılların izleri. Bugüne kadar ne yaptıysa, hepsinin boş olduğunu yeni fark etmiş biri gibi bakıyor. Soruyorum: "İyi misin?" Cevap bir hırıltı gibi çıkıyor dudaklarının arasından: "Artık kendimi iyi hissetmek umurumda değil" diyor. "İstediğim ne biliyor musun? Mümkünse, kendimi iyi biri gibi hissedebilmek!"
Kırk beş yıl boyunca tam bir karanlık içinde yaşamış, daha sonra geçirdiği ameliyatla gözleri açılmış bir adam düşünün... Ünlü nörolog Dr. Oliver Sacks'ın hastasının durumu buydu. Dünyayı, insanları, eşyaları ilk kez görmeye başlayan adama bir süre sonra sordu Dr. Sacks: En çok neyi sevdin, neden hoşlandın? "Sarı renkli okul otobüslerini" dedi adam... Ah, şu renk!. Aynı anda hem coşku hem huzur! Güneşten bir parça sanki...
Laboratuvar ortamında çocuklardan renk skalasından bir renk seçmeleri istendiğinde her seferinde ilk tercihleri sarı oluyormuş... Sakın sarışınların cazibesi de oradan kaynaklanıyor olmasın! Erkeklerin içindeki "çocuğa" hitap ediyorlardır belki de!
Anladım, büyük acılar bile küçük insanlar kadar yakmıyor canımızı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.