HAŞMET BABAOĞLU

Militer laiklik, Cengiz Han, 1930'lar Türkiyesi...

Ne zaman bize özgü laiklik hakkında konuşmaya başlasak...
Konu mutlaka "Avrupa Aydınlanması"na, Fransa modelinin örnek alınmasına ve Batı'nın diğer ülkelerinde görülen sekülerizmin farkına gelip dayanır.
Doğrudur!
Ama Türkiye'nin resmi laiklik algısıyla askeri vesayet arasındaki sıkı bağa baktığımızda iş değişir. Sürekli Fransa modeline gönderme yapmak bu bağı açıklamakta zorlanır.
Soru şudur: Asker laikliğin bekçisi midir, yoksa "ta kendisi" midir?

***

Şimdi bu soruyu aklımızın bir köşesinde tutarak...
Gelin, Sadık Albayrak'ın Osmanlı'nın son, Cumhuriyet'in ilk dönemindeki fikir tartışmalarına dair çok ilginç belgeler içeren yeni kitabı "Yiğit Düştüğü Yerden Kalkar"ın 169. sayfasını açalım!
Orada, "İslamcılıkta sonun başlangıcı" başlıklı bölümde Zeki Velidi Togan'la Muallim Cevdet arasındaki tartışma anlatılıyor.
Ama asıl çarpıcı olan şu nokta...
Zeki Velidi, Türkistan Milli Birliği kurucusu, 1925'te Türkiye'ye gelmiş ve Togan soyadı almış bir Türkçü fikir adamı.
Henüz 1914'te, yani İttihatçılar'ın bir "çıkış" yolu olarak Türkçülük ideolojisi inşa etmeye çalıştıkları sırada İstanbul'da yayımlanan Türk Yurdu dergisinde Zeki Velidi'nin bir yazısı çıkıyor.
Orta Asya'daki İslam topluluklarının Cengiz Yasaları'ndan ayrılıp "şeriat"a döndükleri için Ruslara esir düştüklerini anlatan Zeki Velidi Anadolu Türkleri'ne de Cengiz Han gibi "dinle münasebeti olmayan fevkalade muntazam bir askeri idare" öneriyor.
Yıllar sonra, 1 Şubat 1930'da Çankaya'da Köşk'e davet ediliyor Zeki Velidi.
Ortaya çıkıyor ki, Atatürk bu makaleyi zamanında çok dikkatli biçimde okumuş, beğenmiş ve notlar alarak değerlendirmiş.
Nitekim, Zeki Velidi o yazısına geçmişte şiddetle itiraz eden Muallim Cevdet'in 1930'larda kendisine "Şimdi memlekette sizin ileri sürdüğünüz fikirler revaçtadır, benimkiler iflas etti" dediğini de anlatıyor.
***

Aslına bakarsanız...
1930'lardaki TBMM'nin, sivil-asker bürokrasinin ve CHP'nin zihinsel dalgalanmaları üzerinde daha çok durmalıyız.
Vefatına kadar Atatürk hep "yukarıda" tutulmuştur ama aşağılar kaynamış durmuştur.
1930'lar demek...
Bir yandan Avrupa'da faşizmin ve ırkçı ideolojilerin hızla yükselişi, öte yandan da Ankara'da hükümet ve parti içinde siyasi tasfiyeler süreci demektir.
Unutmamalı ki, bu tasfiye ve entrikaların hepsinin arkasında bir de dayandıkları "fikir cereyanı" ve farklı bir siyasi bakış vardır.
Bugün içinden bir türlü çıkamadığımız birçok sorun; mesela militer laiklik ve resmi ideolojinin ırkçı çekirdeği 1930'ların meyvesidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.