Pazar notları: Melek yüzlü şeytan!
Bir erkek için büyümek babadan uzak bir "ruh evi" bulup oraya yerleşmekle başlar. Fakat kaçınılmaz an eninde sonunda gelir. Kapı çalınır. Eşikte duran babanızdır. Ona bakar, bakar... Ve şaşıp kalırsınız. Meğer ne kadar da birbirinize benzermişsiniz! Erkeğin "olgunlaşma"sı çoğu kez böyle tamamlanır.
Babamızı sevmek... Uzun, sarp ve engebeli bir yoldur. Ama manzarası ve verdiği heyecan çok güzeldir. Çünkü bir yanı uçurumdur.
"İyi baba" olmakla "iyi insan" olmak arasında dolaysız ve derin bir bağ vardır.
Hz.İsa şimdi geri dönse ve yine aynı sahne tekrarlansa... Hani "içinizden en günahsız olan ilk taşı atsın" dediği sahne! Ne olurdu? Söyleyeyim; aynı anda onlarca kişi ellerindeki taşları fırlatırdı! Öyle ya, günah kavramından bihaber ama içi dışı suça bulanmış olanlardan başka ne beklenir! Çünkü suç, suça çağırır. Çünkü suç, suçu sever.
Yüksek teknolojiyle el değmeden ekmek üretilen bir "ekmek fabrikası"nda oturmuş eski çağların fırıncılarını düşünüyorum... Ocağı yakmakta kullanılacak kestane ve meşe odunlarını bir yıl önceden toplayıp özenle kurutan; pişirme sırasında fırına hamura özel bir koku versin diye köknar, servi veya defne dalı atan insanlar dünyaya inceliklerden uzak, alabildiğine "kaba" bir açıdan yaklaşıyor olabilirler mi? Bunu doğru sanmak ancak eğitimle edinilebilen bir cehalet!
Kapılar, kapılar, kapılar... Ne demişti Gaston Bachelard! "İnsan, kapatıp açtığı ve araladığı tüm kapıların hikayesini anlatmaya kalkışacak olsa, bu onun bütün yaşam hikayesi olurdu."
Beğenilmek... Melek yüzlü şeytan!
Beğenilmek... İçgörü kaybına giden en kestirme yol.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.