Komplocular komplo teorisyenlerini neden sever?
İstiklal'de bir grup genç bağıra çağıra gazete satıyor: "Emperyalist tezgâhlara son!"
Tam o sırada yaklaşan iki genç dikkatimi çekiyor. Önce bir duraksıyorlar. Sonra gazete satanlardan birinin yanına yaklaşıp gülümseyerek ama bir yandan da kuvvetle inanarak sesleniyorlar: "Bırakın bu işleri! Esas tezgâh sizsiniz!"
O anda kendi gençliğime ışınlanıverdiğimi sanıyorum.
Her şeyin bir tezgâhın parçası olduğuna inandığımız ve en sonunda devletin "tezgâhı"na geliverdiğimiz 70'li yıllara, hani!
***
Bugün 70'lerin "soğuk savaş" dünyasından, sığ çatışmalarından ve kaotik siyaset ortamından çok uzaktayız.
Kürt sorunu gibi ölümcül boyutta bir problem bile artık demokratik siyasi iradeden geçmeyen bir çözümü işaret edemiyor.
Fakat tam bu noktada...
Zihnimizin hâlâ 70'lerdeki gibi çalıştığı dikkatimi çekiyor.
2012'nin son günlerinde, özellikle de ODTÜ olayları sırasında bu durum iyice belirginleşti.
Artık siyasi duruşu farklı her kesim birbirini bir tezgâha alet olmakla suçluyor ve buna inanıyor.
***
Türkiye üzerine ulusal, uluslararası, derin, sığ bir sürü tezgâh kuruluyor.
Ama sıradan bir muhalefet eylemini veya siyasi otoritenin en basit tercihlerini bile tezgâh olarak nitelemenin en tehlikeli yanı, varsa eğer "asıl belirleyici tezgâh"ın gözden kaçırılmasıdır!
Bilinen şeydir...
Komplocular komplo terorisyenlerini çok sever ve kendi elleriyle beslerler.
Ki, o karanlıkta hem kendi komploları saklansın; hem de toplum demokrasiye inancını kaybetsin!
Oysa önce devletin temel karakteri üzerinde durmalıydık.
"Bir komplo olarak devlet" kavramını hiç düşünmedik; ürktük bundan, kaçtık, kaçındık.
İşte şimdi 28 Şubat'tan Uludere'ye sürekli yaşadığımız bu: "Komplo devlet"ten demokratik devlete geçmek kolay değil!
Peki ne yapmalı?
Dün de, bugün de...
Tezgâha, komploya, darbeye, tuzağa karşı tek ve kesin çare demokratik berraklıktır.
Bu işin başka çaresi yok! Gerisi hakikaten tezgâh!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.