
Bisiklet
Bahçe duvarına, kapıya, kaldırım kenarına yaslanmış bir bisiklet gördüğümde ürperirim.
Çünkü eski püskü, hırpalanmış, paslanmış, gidonu yamulmuş, lastikleri aşınmış olması falan fark etmez. Sanat yapıtı gibi durur orada!
Öyle güzeldir ve yaslandığı duvarı, kapıyı, kaldırımı da güzelleştirir.
Sadece tasarımları için milyonlarca dolar harcanan hiçbir otomobilin başaramadığı bir şeydir bu.
Siz bir haziran ayında bahçe duvarını aşıp sokağa taşmış hanım elleriyle uyumlu bir BMW gördünüz mü?
Önüne park ettiği salaş kafeye sıcacık ve aynı zamanda romantik bir ruh katan Ferrari'ye rastlama ihtimaliniz var mı?
Cevap açık: Yok! Olmayacak!
Otomobilleri sevmeniz için onlara bir öykü katmanız gerekiyor.
Oysa bisikletler sanki kendi öykülerini üzerlerinde taşıyorlar.
Bisiklet içimizdeki nostaljiyi kurcalıyor.
Sadece çocukluğa özlem mi bu? Hayır!
Modern koşuşturma içinde kaybettiğimiz ne varsa ona duyduğumuz özlem!
Kayıp cennetin ulaşım aracı: bisiklet!
Sonra dönüp biraz araştırdım.
İnternetteki fotoğraf paylaşım siteleri ve özellikle de Instagram kullanıcılarının büyük kısmı bisiklet görünce kendinden geçiyor.
Dünyanın neresinde olursanız olun, ne fotoğrafı koysam da çok "beğenilsem" diye düşünüyorsanız, bunun garantili yollarından biri kedi veya bisiklet fotoğrafı koymak!
Tabii dağ bisikleti veya otomobil fiyatına satılan ve bilimkurgu filmlerindeki araçları andıran bisikletlerden söz etmiyorum.
Teknolojisi değil, bir tarihi veya "yaşamı" olan bisikletler seviliyor.
Çünkü her yere hızla yetişmeye çalıştığımız bu hayatlarımızdan bunaldık...
Sırf özel araçlarımız var diye, olur olmaz yerlerde, dağ başlarında ikamet etmekten yorulduk...
Fırına gidip aldığımız ekmeği bisikletin sepetine koymayı, hafif yokuş aşağı giderken lastiklerin çıkardığı "tısss" sesine ıslıkla eşlik etmeyi istiyoruz.
Çok şey mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.