
Pazar notları: Hep o pencere ve tül!
"Ben umuda inanıyorum" diyor; "insan umutsuz yaşayamaz." Ona nasıl anlatmalıyım ki, umuda inanılmaz! Tanrı'ya inanırsın ve o sayede umudun olur, umutlanırsın! Aksi takdirde, seküler bir dünyada umut gitgide koflaşır; hayallere karışır. Durmadan kırılan hayallere...
Modern "umut bezirganları"nın unuttukları bir de şu soru var tabii: Neyi, ne kadar umabilirim? Ölçüsüz umut, umut değildir.
Ütopyayı insanlığın umudu zannedenler ne çok acıya yol açtılar!
Bu yüzyıl başında düşünce ve medya dünyası: Hakiki sorular soran entelektüelin ölümü, soruyormuş gibi yapan "entertainer"ın doğuşu...
Ya nefret edersem diye korkuyor ve bu korkuyu bastırmak için onu herkesten daha çok sevmeye çalışıyor! Umarsız bir çaba!
Çok sordum, bir daha sorayım: "İç"ini kör hırslarla dolduranların ve "iç"ine hiç özen göstermemiş hep horlamış olanların" içtenliği"nden söz edebilir miyiz? Hayır!
Geleneksel medya kötü. Peki sosyal medya nasıl? Alçaklıklarımız; ezik şiddetimiz, ucuz kabadayılığımız, sevilmeye düşkünlüğümüz... Hepsi de bağımsız, özgür ve sansürsüz biçimde dile getiriliyor. İstediğimiz bu muydu? Yoksa bütün problem medya (haberleşme aracı) olmakta mı?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.