
Pazar notları: Ah, dostluk!
Dostluk sandıklarımızın çoğu "yoldaşlık"tır. Yol biter, yoldaşlık biter.
Dostluk artık bir hakikatin adından çok bir özlemin ifadesi. Sert koşullar, tek başımıza yüklendiğimiz sorumluluklar, özgürlük illüzyonları ve bitmez tükenmez rekabet ortamı dostlukların sürmesine izin vermiyor.
Ama dostluğa özlem sürüyor.
Neden özlüyoruz dostluğu ve dostların gerçekten var olduğu bir dünyayı? Derrida, insandaki dostluk arayışını "bir başkasına inanma ihtiyacı ve özlemi"ne bağlıyordu.
Haklıydı. Dostluk nedir? Sık görüşmek, birbirimize katlanmak, aynı şeyleri sevmek falan mı? Hayır! Dostluk, inanmaktır.
"Bana yalanlar söyle, yeter ki güzel olsun" dünyasında dost nasıl acı söylesin, söylerse nasıl dost kalsın!
İstiyoruz ki, dost dediğimiz kişi tökezlediğimiz zaman yaslanacak bastonumuz, sosyal basamakları tırmanırken merdivenimiz, ruh halimiz berbat olduğunda terapistimiz, keyfimiz yerinde olduğunda hizmetçimiz olsun! Mümkün mü hiç! Dost, başka bir şey(di), ya hiç tanımamışız ya da unutmuşuz.
Ne acıklı bir yanılgı! Nasıl kaçınılmaz bir hayal kırıklığı!
Gerekirse tek başına kalabilmelisin! Bazen dostluk kisvesiyle yanına sokulan kötülüğe karşı tek sığınak yalnızlığındır.
Belki de temel yanlışımız sürekli "nasıl dost olacağımız" üzerine odaklanmamızdır.
Asıl soru "neye dostsun?" sorusudur.
İnsanlığa dost değilsin, "İnsan"a dost değilsin ki, bir insana dost olasın!
Bu dünyanın hikmetlerine dost değilsin ki, bu dünyadaki birine dost olasın!
Hani derler ya, "önce selam, sonra kelam"; tam oradan başlar!
"Kendine dost olmayan, gayrıya dost olamaz... Nasıl kendimize dost olmak mecburiyetinde isek, ölüme de dost olmak mecburiyetindeyiz." (Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine)
Çünkü, vakit de mahluktur. Bir eceli vardır." (Fethi Gemuhluoğlu, Dostluk Üzerine)
(NOT: Yukarıdaki notlardan bazıları sürekli okurlarıma tanıdık gelmiş olabilir.
Normal, çünkü "dostluk" üzerine 2000'lerin başından beri yazdıklarımı oturup yeniden ve bugünkü gözümle elden geçirdim.)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.