HAŞMET BABAOĞLU

Millet iradesi ve tezgâha geri dökülen domatesler!

Şu kriz de gösteriyor ki...
2002'nin bir milat olduğunu ana akım medya, muhalefet partileri ve hatta AK Parti'nin içinde belli bir kesim hâlâ anlayamamış.
Olay AK Parti'ye hükümet etme görevi verilmesinden ibaret değildi. Sessiz çoğunluk siyaseten "cisimleşme" imkânını buldu.
İkide bir Başbakan Erdoğan'ın siyasi karizmasından söz ediliyor ya... Karizma denilen şey de zaten budur:
Parlamenter vekaletin soğukluğu yerini ete kemiğe bürünmüş temsiliyetin sıcaklığına bırakır. Derin yapılanmalar olup bitenin farkındalar.
O yüzden doğrudan Erdoğan'ı hedef alıyor; o noktaya çalışıyorlar.
Erdoğan yıkılırsa, millet siyaset alanından çekilir, oluşan boşlukta yine biz at koştururuz, diye hesap ediyorlar.

***

Peki artık siyasete bütünüyle ağırlığını koyan geçmişin "sessiz çoğunluğu" kimler?
Onu da gündelik hayata başvurarak açmak isterim.
Son zamanlarda Yassıada mahkemesinin başkanı Salim Başol'dan çok bahsettim.
Yine onunla ilgili anlatılan bir hikâyeyle bağlayayım. Başol, verdiği idamların üzerinden yıllar geçtikten sonra bile gittiği resmi resepsiyonlarda, üniversite toplantılarında, panellerde "devrimciler" (malum, 27 Mayıs darbesi o yıllarda devrim sayılıyordu) tarafından ayakta alkışlanmış.
Sokakta ise kimse tanımıyormuş.
Emekliye ayrıldıktan sonra bir gün manavdan domates almaya gitmiş.
Manav domatesleri kese kâğıdına doldururken ona bakıp tanımış. Sonra ağır ağır domatesleri geri boşaltmış.
Arkasını dönerken de mırıldanmış: "Bu domatesler satılık değil!"
Yassıada'nın dediği dedik, astığı astık hâkimi buna çok şaşırmış, kırılmış.
***

Şimdi sol ve liberal cenahtan bu satırları okuyanlar varsa...
Dudaklarını buruşturacak ve popülizm yaptığımı söyleyecekler.
Bu ülkede entelektüel seviye neyle ölçülüyor, biliyorsunuz. Ezberin iyiyse senden iyisi yok! Bu takımın popülizm hakkındaki kavrayışı da yüz yıllık ezberler.
Ernesto Laclau'nun ve Chantal Mouffe'nin yakın zamanlarda popülizm hakkında yazdıklarına bizim sol cenahın gösterdiği tepkilere açıp bakın, ne dediğimi anlarsınız. Laclau ve Mouffe'yi anlaşılmaz hale getirdiler.
Neden? Çünkü bu iki radikal siyaset bilimci diyorlardı ki...
Popülizmi mutlak olumsuzluk olarak görmek hatadır. "Populus" politik alanın ta kendisidir; asla küçümseyemezsiniz, tersine ona yaslanmalısınız.
***

Son olarak şunu vurgulamadan geçemeyeceğim...
Elbette 17 Aralık sonrası ortaya çıkan kriz dönemi de bir biçimde atlatılacak.
Ancak sonrasında, eski ana akım medyaya artık erteleyemeyeceği bir görev düşüyor.
Siyasette milleti yok saymaya; finans ve sermaye çevrelerinin dar alanında top çevirmeye son vermeliler!
Yoksa millet onları görünce domatesleri tezgâha geri dökecek!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.