Yarış yorgunluğu!
Huzur mu istiyorsun, önce şu huzursuz gerçeği kabullen: Hayat "eksik"tir, hep öyle kalır. Anlam da zaten oradadır.
Ne kadar sevilirsen sevil, hep ihtiyacından az kalır. Ne kadar seversen sev, karşılığını bulmaz. Ne kadar kovalarsan kovala, hep kaçar zaman. Her başarı, başarılamayan ne çok şey olduğunu hatırlatır. Bir şeyi tutmak, başka bir şeyi bırakmakla mümkündür... Dünyaya inanmak bu yüzden büyük bir aldanış ya da berbat bir iktidar sarhoşluğudur.
Bir zamanlar erkeklerin fotoğraflara bakmaktan kaçınması, kadınların fotoğraf albümlerine bayılması üzerinde çok dururdum. Bu durum erkeklerin unutarak, kadınların hatırlayarak yaşadığına dair açık bir işaretti. Sosyal medya işi değiştirdi. Fakat biz erkeklerin fotoğrafa yaklaşımı kadınlarınkinden hala ciddi biçimde farklı... Erkekler genellikle düzgün ve iyi fotoğraflar çekmeye, kadınlar ise anıları kaydetmeye çalışıyorlar.
Erkekler sevdikleri fotoğraflara bakmak istiyor, kadınlar sevdiklerinin fotoğraflarına...
Sosyal medya ve fotoğraf deyince bir durmak gerek... Nihayet, mutlu fotoğraflar mutsuz hayatların imdadına yetişti!
Ses kayıt cihazlarımız var, görüntü kayıt cihazlarımız var... Haydi ama! Koku kayıt cihazlarımız ne zaman olacak? Çok ihtiyacımız var! Kokular olmadan hatıralar öyle cılız ki!
Bir kafedeyim. Yanı başımdaki masada beyaz orta sınıftan 50 yaşlarında bir grup kadın oturuyor. Bakımlılar. Fakat yüz ifadelerine tuhaf bir yorgunluk yerleşmiş. Çok geçmeden anlıyorum: Yarış yorgunluğu bu! Yıllardır eşlerini, çocuklarını, kendilerini, mallarını mülklerini yarıştırmaktan bitkin düşmüşler.
John Cheever'ın "A Vision Of The World" adlı öyküsünü bilir misiniz? Kadın dönüp kocasına "içimde kötü bir his var" der. Kocası zorlayınca anlatır kadın: "Televizyondaki aile dizilerinden bir karaktermişim gibi geliyor bana! Hoşum, hoş bir ailem var, mizah duygum yerli yerinde... Ama içimde bir ses sürekli şunu söylüyor: Dikkat! Biri her an düğmeye basıp televizyonu kapatabilir!"
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.