
Savaşlar ve tezgâhlar!
Anlaşıldı...
Önümüzdeki günler savaşlardan ve büyük savaş ihtimalinden pek sık söz edeceğiz...
Emperyal hedefler için taşeron kullanımını; tezgâhı kuranlarla tezgâha gelenler arasındaki farkları tarışacağız.
O halde gelin bir başlangıç yapalım ve yakın tarihimizin aynasına bakalım...
Hani sürekli yüz yıl öncesinin defterleri açılıyor ya...
Biz de o günlere gidelim ama unutulan, unutturulan, örtülen, saklanan bir gerçeğe değinelim.
Neden mi?
Savaşta cephe işin sahnesidir.
Esas olay kuliste döner.
Bunu anlayalım istiyorum.
Yani bir taşla birkaç kuş vuralım.
Hem geleceğin savaşlarına dair bir tedbir olsun, hem de geçmişin tahrif edilmiş tarih bilgisinin bir kez daha altı çizilsin.
Fena mı?
Bu yolla cephede "yedi düvelle" savaştığımız inancı pekiştirilmiştir.
Doğru değildir.
Küçük Asya'yı ele geçirme ateşiyle tutuşturulan Yunanlılar emperyalistler tarafından kullanılmış ve erkenden ortada bırakılmıştır.
Çapulcu taşeronların kaderi budur; işler değişmeye yüz tuttuğunda acımasızca terk edilir, hatta tekmelenirler.
Biliyorum, itiraz edeceksiniz!
Çünkü kimseler bize daha 19 Mayıs 1921'den itibaren İtilaf devletlerinin kendi aralarında Türk-Yunan çatışması karşısında "tarafsızlık" anlaşması yaptığını anlatmamıştır.
Çünkü tarihçilerimiz bu konuda yazdıkları makalelerini sır gibi saklamışlardır.
Bu anlaşma üzerine "kafayı yiyen" bazı Yunan subayları İstanbul'u ele geçirme planları yapmaya başlayınca Harrington'un "müsamaha göstermem, Yunan gemileri ve kuvvetlerine ateş açarım" dediğini; İstanbul civarındaki bazı Yunan birliklerine silah bıraktırıldığını falan bilmeyiz.
Dahası, 10 Ağustos 1921'de İtilaf devletleri Paris'te bir daha toplanmış ve özel şirketlerin savaşan taraflara silah dahil ihracat yapmasına izin verilmiştir.
Bu elbette bizim işimize gelmiştir ama insan Türkiye'nin kuruluş ideolojisi ve sınır çizgileri konusunda buradan kaynaklanan zımni bir anlaşma mı var, diye kuşkulanmaktan kendini alamaz.
Meraklısı akademik kaynaklardan bulup ayrıntılarına ulaşabilir.
Ben anlattığım kıssadan bir hisse çıkartmaya çalışayım.
O da şudur...
Anglosakson dünyasının ve Batılı müttefiklerinin o günden bugüne yöntemleri hiç değişmedi.
Hegemonlara karşı en iyi yöntem sahada onların bildiğini değil, kendi bildiğini okumaktır.
Ve mutlaka masada dikkatli olunmalıdır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.