
Bayram notları-3
Gözlerimiz kamaşıyor, zihnimiz bulanıyor. Belki bu yüzden sevmeye kokularla başlamak daha doğrudur... Burnumuz güvenilirdir.
Şehirde ıhlamur, kırda iğde kokularıyla başlayabiliriz mesela... Sevilen bir boynun kuytusuyla ya da...
Dokunman gerek. O zaman parmaklarından başlayarak önünde cennet bahçeleri açılır.
Sadakat. Şükür. Uzaklardan bir yerden kalkıp gelen ve çölleri hatırlatan toz bulutu.
Her seferinde buna şahit olmasak da biri söylese, hangimiz inanır mavi ile bakır renginin muazzam aşkına? Ve akşamın bu aşkın üzerine yavaş yavaş lacivert örtüsünü serişi... Mucize gibidir.
Oysa hep oradalar. Hele bu mevsim her gün tekrarlanıyorlar. Durup baksak, göreceğiz.
İnanır, kanarız. Sonra fırsatını bulunca bir araca atlayıp kan ter içinde epey uzaklardaki kırık dökük kır kahvelerine gideriz. Yanmış bir sahandaki menemene ekmek banarken yanımızdan bir ördek geçer. İçimizdeki huzursuzluk yine de çarçabuk dağılmaz. Yanımızdakilere "burası ne güzel değil mi?" diye sorup onaylanmak isteriz. Ama durup kendimize "neden bu çelişki?" diye sormayız.
Birkaç sokak öteden geçen karpuzcu kamyonetinin patırtısı ve ikindi vaktinin ilahi sükûneti... Bunların farkına varıp kıymetini bilmeyenin insana merhameti hakiki midir?
Şüpheliyim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.