Zaman gelip geçerken: Alınganlık
Ne zaman yatağa düşecek kadar hasta olsam Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın o eşsiz şiirindeki çocuğu hatırlarım;
"Üfleme bana anneciğim korkuyorum/ Dua edip edip, geceleri/ Hayattayım ama ne kadar güzel/ Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri."
Bu kez zihnimi şiirlerle, şarkılarla bile oyalayamadım.
Can yoldaşım tablet bilgisayarımla bile bağlantım koptu.
Bir sabah ekranından "kullanım süreniz yüzde 41 düştü" diye not geçti... Bu sefer grip mi kırdı geçirdi beni, yoksa havanın birden soğumasına mı kurban gittim, bilemiyorum.
"Soğuk algınlığı"nın gerçekte soğuktan alınganlık olduğuna inanırım, bilirsiniz.
Ama bu kez alınganlığımın sebebi başkaydı:
Belli ki, hızla gelip geçen yıllar benden çabuk iyileşme becerisini çekip almıştı.
Eh, anlaşılır! "Evren" kelimesi kullanıla kullanıla anlamını yitirdi. Şimdi de "yankı" kavramını piyasaya sürüyorlar. Kitaplar, vd. Bir süre de o moda olur. Maksat Nişantaşı/ Karşıyaka tayfasının gönlü olsun! Neymiş, "Yaşam sana daima senin verdiklerini verir"miş, bunun da adı "yankı"ymış...
"Allah"sız ( tek bir kez bile adını anmaksızın) bir inanç dili kurmak için ne yapacaklarını şaşırmış haldeler.
Çevreleri bir büyü ile sarılsın ama bu halenin içine geleneğe dair hiçbir şey girmesin istiyorlar. Allah selamet versin!
Seyredilmeyi sevilmek sanmak...
Natalie. Sözlerini bilir misiniz?
"Sana kim bakacak Natalie, senin için kim yaşayacak, kim bekleyecek seni?"
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.