Zaman gelip geçerken: dönüşler, baş dönmeleri, yalan özgürlükler...
Kapıyı açıp evime giriyorum... Dört gündür yoktum. Daha ilk adımda hem tanıdık ve müşfik bir sığınak duygusu, hem de her şeyin garip biçimde yepyeni görünmesini seviyorum. Bildik şeyler birden "büyülü bir varoluş" kazanıyor. Pencerenin önündeki ceviz ağacı nasıl güzel! Sehpanın üzerindeki içi ıvır zıvırla dolu emaye kase bile gözüme çok farklı görünüyor. Hep gözümün önünde olan nesneler ilk kez oraya gelmişler ve beraberlerinde çok tatlı bir ışık getirmiş gibiler. Küçücük oturma odam büyüyor, büyüyor... Bir kez daha anladım ki, her "dönüş" özel bir dikkat biçimine kapı açıyor. Gündelik hayatımızı esir alan kayıtsızlık hastalığı en azından bir süreliğine kayboluyor. Acaba sevdiklerimize/hayatımıza/ kendimize yoğunlaşmak için de ara ara uzaklaşıp geri dönmek mi gerekiyor? Neyse bu konuları karıştırmayayım şimdi.
Geçen sonbaharda kısacık bir Antakya seyahati yapmıştım ya, tadı damağımda kalmış, geçmiyor. Şimdi tuzlu yoğurda ekmek banarak hatırlamayı sürdürüyorum. Güzel oluyor. Marketlerde satılan Pales çiftliğinin minik kavanozlardaki tuzlu keçi yoğurdu tercihim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.