Zaman gelip geçerken: Keşke kibir de kontrol edilebilse!
Büyüdükçe masumiyetimiz kaybolur. Onun yerini manevi masuniyet (korunmuşluk, dokunulamaz olmak) alıyorsa, ne güzel!.. Broşür dağıtan delikanlıya arsız bir kibirle yüklenen kadının videosunu izlemişsinizdir.
Sosyal medyada var. Kadının alçakça bir alaycılıkla yönelttiği "makarna yok mu?" sorusunu delikanlının samimi bir sükunetle karşılayışına hayran kaldım.
Terbiyesizi kendiyle baş başa bırakıp yoluna gitmek; işte manevi masuniyet!
Bir Hollywood filminin peşinden öfke terapisi modasının patlak verdiğini hatırlıyorum. Keşke kibir için de öyle yollar olsaydı! Ama yok! Olamaz.
Çünkü kibir, bir belirti veya dışavurum değil, çok derinden bir bozulmanın ifadesidir.
Üstelik kibirli kişi kördür, kibrinin karanlığını hakikat sanır.
Bir de mızmızlar var tabii. Sorsan, "çok kararsızım" derler ama "kaçma"nın konforuna sığınmayı seçmişlerdir.
Doğrusu, ne demek istendiğini anlamadım.
Çünkü bütün müzikler "kültürel" ürünlerdir, yani "pişmiş"lerdir.
Dolayısıyla doğa seslerinin çiğliğiyle karşılaştırılmaları uygunsuzdur. Doğa sesleri bizi sükunete erdiriyorsa, şahanedir.
Ben de severim. Ama doğa sadece böyle bir klişeden ibaret değildir.
Çoğu zaman ürkünçtür. Ormanda yürürken korkarak kulaklarını kapatmak zorunda kalan bir eski arkadaşımı hatırlıyorum da... Neyse, sustum.
Çaylarını, "cheesecake"lerini ve en çok da kedilerini seviyorum. Her şeye çikolata boca eden kafelerdeki kuyrukları da anlayamıyorum. Yaşımdan herhalde!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.