Zaman gelip geçerken: En duygusal olan...
Bilmem, dikkat ettiniz mi? "Sade yaşam" modası sosyetik dervişlik modalarına çok benziyor.
Önce sahip olduğun eşyaları ve arzuları (hayat gardırobu) çoğalttıkça çoğaltıyorsun, sonra oturup "fazlalık"ları birer birer atıyorsun. Al sana sade yaşam!.. Zaten göze batan "fazla"dan değil, "esas"tan vermedikçe yalın olanı tercih etmiş sayılabilir miyiz?
2011 yılının bende kalan güzelliklerini listelerken şunları yazmışım: "Gece yarısı bir fırının önünde durup ekmek almak... Sabahın erken saatinde camları buğulanmış bir poğaçacıya girmek... Akşamüstü karşına çıkan simitçiden iki simit kapıp eve koşmak... Bütün bunların sihri nerede? Lezzet mi? Hayır! Üçünü de eşsiz kılan tek bir şey var: Koku."
Başladığım romanlar bitmiyor, hikayeler hep birbirine benziyor, iyi şiir nadir... Bir de edebiyat yayıncılığını saran "sipariş ürün" kokusu rahatsız edici...
Sonuçta, epeydir okunmayı bekleyen denemelere, felsefe ve ilahiyat kitaplarına geri döndüm. Bu yaz öyle geçecek. (Yanlış anlaşılmasın, iyi edebiyatın üzerine tanımam. Edebiyat okurunun feraseti bambaşkadır!)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.