Zaman akıp geçerken: İstanbul...
İstanbul'u seviyor musun, diye sorduklarında hiç düşünmeden "evet" diyorum. Problem sonra ortaya çıkıyor; düşünmeye başladıktan sonra... İstanbul deyince neyi kastediyoruz? İstanbul bir zihinsel tasavvur mu, gönlümüzde bir hoşluk mu? Kastettiğimiz sadece mahallemiz ve sevdiklerimizden ibaret olabilir mi? İstanbul derken, sadece Boğaziçi ve Tarihi yarımada gibi bölgeler mi aklımızdan geçiyor? Oraları kim sevmez ama İstanbul neresi? Mesela "yaşanabilir" nitelikleri ne kadar yüksek olursa olsun, Beylikdüzü veya Sancaktepe gibi ilçeler gönlümüzdeki "İstanbul"a dahil midir?..
***
***
İstanbul hiç şüphesiz tarihsel ve manevi bir derinliktir. Herkes meşrebine göre adlandırabilir bu yoğunluğu; "ruh" der, "aura" der, "atmosfer" der, "mana" der. Ama anlattığının ne olduğunu üç aşağı beş yukarı kavrarız. Peki bu derinliğin coğrafyasını hiç konuştuk mu? Nereleri kapsar o coğrafya?***
***
Gelelim modern sanata... 16. İstanbul Bienali 10 Kasım'da bitiyor. Meraklısının aklında olsun... Hafta sonları Instagramcılar sayesinde Bienal mekanları dolup taşıyor. Malum, "havalı" ve "kıskandıran" fotoğraflara imkan veren her şey ilgi çekiyor. O yüzden de , dünyanın her yerinde Instagram kullanıcıları modern/ kavramsal sanata "ikinci bahar" yaşatıyor. Fakat küratörler bu gerçeğin farkındalar mı, emin değilim. Sanatçıları doğrudan Instagram kullanıcılarının içinde yer alacağı işler yapmaya yönlendirseler fena mı olur? Ha, bu işin "üçüncü bahar"ı var mı, derseniz, şüpheliyim. Manifestoların işlerden daha iddialı olduğu fakat anlamsızlığın ayyuka çıktığı modern sanat için çanlar çalıyor.Ayrıntılar için lütfen tıklayın.