Zaman gelip geçerken: Gülme, pişman olursun!
Mizah duygusunu kaybetmiş bir dünyanın korkunç olduğunu söyleyenler çok...
Mizaha hak ettiğinden fazla değer vermek bir "okumuşluk" belirtisi sayılıyor, malum.
Yıllardır, dikkat çekmeye çalışıyorum: Mizaha çok güvenmeyin. Alaycı kahkahaların uğultusuna kapılmak hiç insanca değil. Kaldı ki, mizah çoğu zaman bizi uyuşturuyor, içimizi çürütüyor... Güney Koreli yönetmen Bong Joon- Ho'nun şahane filmi Parasite'nin ilk sahnesiyle bu gerçekle bir kez daha yüzleştim. Böcek ilaçlama dumanı yoksul ailenin evini boğacak kadar doldurduğunda salonda herkes gülüyordu ve filmin ikinci yarısına kadar gülünmeyecek bir şeye güldüklerine uyanamadılar.
***
Görülmeli.
***
Parasite filmini izleyenlere bir de roman tavsiyesi: Kasiyer. Yazarı genç bir Japon. Sayaka Murata. (Turkuvaz)***
Birçok yörenin simiti kendine has. Benim kastettiğim "İstanbul simiti"ydi. Ama İzmir'in gevreğini de severim. ( İzmirliler simite gevrek demiyorlar, bu bir yanlış anlama. Gevrek hem yapılışıyla hem şekliyle farklı.) Bu arada, Bursa'da "Abdal simit fırını"nın simitleri hâlâ leziz mi? Bir de Kırklareli'nin simidi insanlara parmaklarını yedirirdi, hâlâ öyle mi?
***
Simite iyi eşlikçi mi? Tabii ki, tavşan kanı çay. Ben beyaz peynirin veya "karper"in tarafında değilim. Simit yanında Bergama tulum peyniri ve yeşil biber... İşte bu Vedat Milor sofralarının tozunu attırır.Ayrıntılar için lütfen tıklayın.