Cumartesi notları: Şimdi parklardayım
Ben günlerini bir kafeden ötekine dolaşarak geçirmeyi seven, oralarda eş dostla buluşan, oralarda yazıp çizen biriyim. Daha doğrusu, öyleydim. Geçen gün Küçüksu Parkı'nda portatif bir şezlongta geçirdiğim dört saatten sonra uyandım ki, artık yerim yurdum parklar. Nerede bir park görsem, hemen ayaklarım oraya doğru gidiyor. İçim sıkıldığında arabayı şehrin kuzeyindeki köylere doğru sürüyorum ve yol kenarındaki yeşilliklerde kendime göre bir yer buldum mu, kaçırmıyorum. Vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Bir bakıyorum, elimdeki kitap bitmiş bile, notlarımı almış, yazılarımı yazmışım... Değiştik. Değişiyoruz. Fakat şu da var; Üsküdar ve Kadıköy çarşılarının enerjisinin, Çengelköy'ün dostluğunun yerini hiçbir şey doldurmuyor.
***
***
Maskemizi çıkarmadığımızda dalga geçtiğimiz, tiksindiğimiz, üzüldüğümüz belli olmuyor. Belki farkında değildik ama bu duygu ve tavırları daha çok burnumuzdan aşağısı ifadelendiriyor, özellikle de dudak kenarlarımız ve çenemiz. Böyle mi devam etsek acaba?***
***
Geçen pazar günkü "Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar" başlıklı yazımda hem başlık, hem de son cümlem okurlarımın dikkatini özellikle çekmiş, çoğu Google'dan arayıp bulmuş ama doğrudan bana soranlar da oldu. Başlık Ahmet Haşim'in eşsiz şiiri "Tahattur"dan aldığım bir dize. Tahattur, malum, hatırlamak demek. Son cümlem, "Dünya artık gölgeleniyor"a gelince, o da "akşam vakti"ne bir göndermeydi. Şiirin son iki dizesi şöyledir: "Bize bir zevk-i tahattur kaldı/Bu sönen, gölgelenen dünyada!"Ayrıntılar için lütfen tıklayın.