Cumartesi notları: Yalansız sevmek...
Geçen akşam bir rüya gördüm, şöyle... Henüz günün ağarmadığı sehere yakın bir saatte Alemdar Caddesi'nde yürüyordum. Baktım, karşı kaldırımda bir adam koltuğunun altına seccadesini sıkıştırmış hızlı adımlarla meydana doğru iniyor. Ben bu adamı bir yerden tanıyorum derken, hatırladım. Orhan Pamuk'un poğaçacısıydı... "Nereye azizim?" diye sordum, Ayasofya'ya dedi. Rüyanın sonu ise şöyle... Cihangir'de bir kafenin kapısını açıp içeri girmemle, ünlü yazarla karşılaşmam bir oldu. Mutsuz bir hali vardı. Tok bir sesle "Merhaba romancı" diye seslendim; başını kaldırıp baktı. "Git poğaça al, bereketi sana da geçsin!" Kızdı, söylenmeye başladı. O sırada uyandım.
***
***
***
Bakıyorum, bakıyorum ve bir kez daha anlıyorum... Günümüz insanının gözü kendini sevmek ve sevdirmekten ötesini görmüyor. Lakin, bunun yolu hep yalanlardan geçiyor. Anlıyorum, çünkü insanın kendini yalansız sevmesi gitgide zorlaşıyor. Önce bir "olmak" gerek ki, "olduğumuz halimiz"in sevilecek yanı bulunsun!***
Kadıköy Çarşısı hala güzel macera... Önce Özcan Turşuları'nda acılı turşu tadımı, ardından Tatar Salim'de enfes döner. Ve közde kahveyle final...Ayrıntılar için lütfen tıklayın.