Eski insanlardan farkımız...
Zaman gelip geçiyor diyoruz ya...
Onu bir akarsu gibi görmeyi seviyoruz, "zamanın nehri" gibi benzetmeler hoşumuza gidiyor. Oysa zaman, bir körün orasına burasına dokunup tarif ettiği bir fil gibidir. Sıradan insan için de, bir astrofizikçi için de durum aynı: Zamanı hem biliyor, hem de bir türlü bilemiyoruz... Vakte gelince, o tekrarlardır: zamanın "ayin" kısmı... Ama gelip geçen bir şey varsa ömrümüzdür.
***
***
Hazır durmuşken...Dünya (Çin hariç ) yavaşlamışken...
Unuttuğumuz kelimeleri, hisleri, fikirleri, tecrübeleri geri çağırmaya başlamalı...
Mesela "vade" kavramını hatırlamanın tam vaktidir.
Hep "burada" kalacakmışız gibi yaşamanın ruhumuzu hırpalamasına bir son vermeli artık.
Batı'da (artık bütün dünya Batı!) "süre" vardır; işlerin güçlerin süresi...
Müslümanlar içinse her şeyin bir "vade"si...
İkisi aynı şey değil mi, diye soracak bazı gençler, biliyorum. Kelimeler sadece sözlüklerde eş anlamlıdır.
***
***
Yeni sömürgecilik çağındayız.Sömürgecilerin iştahını kışkırtan yeni coğrafya artık insan bedeni...
Beden önce araştırmacıların keşfe çıktığı bir "kıta"ya dönüşmüştü. Sonra ekonomik kaynak oldu. Tıp teslim aldı.
Genetik bilimi bir tür "şarkiyatçılık" gibi işleyip hem zihnimize hem de hücrelerimize nüfuz etti.
Pandemi süreci de bu yolda bir aşama...
İnsanlar, bedenleriyle kendileri arasında oluşacak "ayrılık" için yeterince uysallaştırıldılar.
***
Beden bize had bildirir. Bu bakımdan çok ama çok değerlidir...Siber iletişimin faydalarına öyle odaklandık ki, yol açtığı hadsizliğin (bedensizliğin) zararlarını gözümüz görmüyor.
Ekranda iletişimimiz var ama kanıyla canıyla, asıl önemlisi acısıyla, sevinciyle "biz" yokuz.
Lakin ne fark eder, artık geçmiş olsun!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.