Cumartesi notları: Atlara gidecek miyiz?
Torunum yerine koyduğum bir bebecik var. Üç buçuk yaşında ama pek dilli. Görüntülü konuşuyoruz. Onun kurabiye yüzünü görmek bana çok iyi geliyor ama her konuşmamız hüzünlü bir biçimde sonuçlanıyor. Çünkü her seferinde "Bir şey söyleyeceğim" diye önce yutkunup ardından şöyle diyor: "Virüs bitince kuşları beslemeye, atları sevmeye gideceğiz değil mi?" Ah, o "virüs bitince" sözü var ya, hem onun hem de benim içimi biraz daha çizmeye başladı. Minik gözlerindeki muğlak beklentiyi görmek öyle zor ki!.. Neyse, anlatmak istediğimi anlatmaktan vazgeçtim. Burada keseyim... Siz anladınız zaten! Anne-babalar derinden anlıyorlardır.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
***
Anlatmak da anlamak gibi cesaret gerektiriyor. Anlamak için konforunun bozulmasını, anlatmak için de bedel ödemeyi göze almak gerekiyor. Çünkü iyi anlatıyorsan, yıkıyorsundur.***
Her yeni kuşak, bir öncekinden daha tez canlı, daha heyecanlı, hatta çoğu "maymun iştahlı"ydı. Durmuyor, duramıyorlardı. Bu kadar hiperaktif dürtü ve enerji dışarıdan bakınca "duvara çarpacaklar" duygusu yaratıyordu. Hatta kendi adıma birçok hiperaktifte "bariyerlere çarparak durmaya karşı gizli bir arzu" gözlemlediğim bile olmuştur. Ne oldu? 2020 geldi ve duvara gerçekten de çarpıldı.***
Bazılarını buraya da aktardığım notlarım vardı... "Bir kafedeyim, yan masamdaki gençler" diye başlayan.... Kulak misafirlikleri, tanışıklıklar, sorular, cevaplar... Şimdi ne kadar uzaktalar?Ayrıntılar için lütfen tıklayın.