Kumsalda, felaketin kıyısında...
"Adam kıza bakıp gülümsedi. Rue de Rivoli hâlâ orada duruyor olabilir, dedi; her zaman olduğu gibi ışıl ışıl vitrinleriyle, kim bilir. Eskiden olduğu gibi. Görmek istediğin gibi, caddeye yansıyan güneşle... Paris'e bomba atılıp atılmadığını bilmiyoruz zaten. Şöyle düşünüyorum: Değişen tek şey var, orada insanlar artık yaşamıyor."
***
Romanın adını anlamak için kitabın hemen başında T. S. Eliot'un şiirinden yapılan alıntıya bakmak doğru olur.
Herkesin konuşmaktan kaçınarak yok oluşu beklediği "son buluşma yeri"dir sahil.
Ve Eliot'un şu dizeleri sarsar insanı...
"İşte böyle kopar kıyamet / Gümbürtüyle değil, iç çekip fısıldarken."
***
Nereden çıktı şimdi bu, diyeceksiniz...Nükleer silahları bilir ama tehdit dengesinin bozulabileceğine asla inanmayız.
Uzmanlar da hem lafını ederler, hem de bir nükleer savaş olasılığının çok ama çok düşük olduğunu her fırsatta vurgularlar.
Öyle mi gerçekten?
Cevabı akıl yürüterek bulabilir miyiz?
Sanmıyorum.
***
Olay şu...
"Kumsalda" kuzey yarımkürede önce İtalya'da başlayan, sonra Çin, ABD ve Sovyetler'in karıştığı nükleer savaşın radyoaktif bulutlarının bütün dünyada insan hayatını bitirdiği bir atmosferi anlatıyor.
Hikâye Avustralya'da geçiyor.
Orada yaşayanlar geciken ölüm bulutlarını, yani kaçınılmaz sonu bekliyorlar.
***
"Kumsalda" hantal bir roman.Gregory Peck ve Ava Gardner'li filmini ise ilk kez çocukluğumda seyretmiştim.
O günden beri severim.
Peki pazar pazar neden bu konuya tosladım?
Bilmiyorum.
Ama hep nasıl bir dünyada yaşadığımız gerçeğine gözlerimizi mümkün mertebe kapattığımızdan yakınırım ya...
Sanırım onunla ilgili...
Bazen kurgu anlatılar "görmek" için en iyi yoldur.
Nevil Shute'nin hazin fakat olağanüstü serinkanlı romanı belki bu yüzden elimden düşmüyor, sürekli sayfalarını karıştırıyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.