Yüzlerimizi geri verin!
Kimsin sen? Yüzünün yarısı herkes.
***
Diyorlar ki, hem "para yok!" deyip hem de kafeleri, lokantaları, ayaküstü atıştırma köşelerini hıncahınç dolduruyorlar... Anlamıyorlar ki, oralarda yüzlerimize kavuşuyoruz. Yüz yüze konuşuyoruz. Yüzlerimiz; yani gülümseyen, somurtan, konuşan, nefes alan biz... Üzerine para alıyorlar. Ne yapalım! Razıyız.***
Kafe denilen yerin kahveyle falan alakası kalmayalı iki yıl oldu. Dışarıdaki "hizaya sokulmuş, çenesini kapatmış, soluğu kesilmiş" kalabalıkların arasından geçip bir kafeye girmek insanı ferahlatıyor.***
***
Küçük PTT şubesi önündeki kaldırımda kuyruk var. Hava soğuk. Ama herkes tek tek içeri alınıyor. 2019'da içeri girip vezneye geldiğimde memur arkadaş, "Merhaba abi, nasılsın?" demişti. Mahalleden göz aşinalığı işte! Şimdiyse içeri girdim, "Selam" dedim, ses yok! Maskenin ifadesi belirsiz, sesi kısık, kimliği muğlak! Belgeni çıkartırsan, var oluyorsun. Şimdilik bir kart, yarın öbür gün sadece dijital yüz ve iz olarak...***
Bilirsiniz, yüzlerimiz hasar görür veya zamanın etkisiyle çökerse kendi aramızda "Tanınmaz hale gelmiş" denir. Tanınmak yüzdür, yaşamak (nasıl da izlerini bırakır!) yüzdür...***
***
Her şeyden hoşlanabiliriz. Saçlardan, bedenin salınımından, jestlerden, kokusundan, havasından hoşlanırız. Ama sevilen yüzdür. Bağlanılan yüzdür. Yüzümüzle sever, bağlanırız. Sevdiğimiz her şeyde, dağda, taşta bir "yüz" bulur, yoksa çizeriz.***
Yüzlerimizi geri verin! Çenemizi kapatmayacağız!
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.