HAŞMET BABAOĞLU HAŞMET BABAOĞLU
23 Şubat 2025, Pazar

O saf rüya kaldı mı?

Olamıyor...
Geniş bir caddenin kaldırımının kar görüntüsünü...
Bir apartmanın otoparkında birikmiş karla yapılan kardan adamı çekip sosyal medyaya aktarmak ne içimizdeki kış manzaraları hasretine ne de karlı hatıralarımıza uygun düşüyor...
Hele bir iki güne kalmadan beyaz örtünün önce kirli sarıya, hemen ardından çamura dönüşeceğini, büyünün hemen bozulacağını bilmek var ki, hiç açmayayım.

***

Genç kuşaklar mı?
Onların bundan fazlasını görmemiş olması sizi yanıltmasın...
Kar deyince gençlerin akılları gördükleri filmlere, dizilere, uçsuz bucaksız beyazlıklara gidiyor...
Norveç polisiyelerine, Finlandiya'nın ıssız bozkırlarına kadar hem de...
Sonra yürüyüşe çıkıyorlar, belki biraz şakacıktan kartopu oynamaca falan...
Ya çocuklar?
Dün penceremin altında 10 yaşında bir oğlan çocuğu kızak getirmiş kaymaya çalışıyordu ama beceremiyordu.
Çünkü aklı elindeki telefondaydı...
Çünkü arkadaşlarını arayıp "Oğluuum, bizim site acayip tuttu" demekle meşguldü, bir yandan da cidden kızak yapmış gibi fotoğrafını çekmeye çalışıyordu.

***

Biz kar her yanı tutsa bile tam olarak "kar nedir?" bilmeyen insanlarız...
Kar ve kadercilik arasındaki bağ koptu çoktan...
Hani kar yolları kapatınca...
Öylece kalma; evine, içine kapanma falan...
Acına, tadına sabırla katlanma...
Daha da ötesi var elbette...
Aklıma Nietzsche'nin başkaldırma duygusunu sıfırlayan hâli, "Rus kaderciliği"ni yakıştırdığı "ölüme yatma" durumu geliyor şimdi...
"Rus askeri uzun sefere artık güç yetiremez olunca karların içine uzanıverir" der ya Nietzsche...

***

Dün kar yağarken zihnimize hızla hatıraların üşüşmesinden söz etmiştim...
Bir de unutuşlar vardır...
Unutmak için, temize çekmek için bir imkân gibi görünür ya her yanı kaplayan beyazlık...
Ahmet Muhip Dıranas şu dizeleri boşuna kaleme almamıştır. "Beyaz dokusunda bu saf rüyanın/ Göğe uzanır- tek, tenha- bir kamış/ Sırf unutmak için, unutmak için ey kış/ Büyük yalnızlığını dünyanın."

***

Bak şimdi!
Tam şu an çayım elimde pencere kenarındayım, bir yandan tekrar hafifçe atıştırmaya başlayan kara bakıyorum, bir yandan da baharı ve ilkyaz vaktini düşünüyorum...
Lakin ilkyazlar da kalmadı ki...
Artık nasıl da hızla geçiyoruz yaz mevsimine...
Yazlar da manasız bir koşuşturmaca sanki...
Taze ceviz kokusu geldi burnuma ama ne alaka!
Zihin ne becerikli bir oyuncu, değil mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.