HAŞMET BABAOĞLU HAŞMET BABAOĞLU
27 Nisan 2025, Pazar

Şimdi gerçekler...

Böyle zamanlarda hayat bizimle konuşuyor mu?
Hani tam yerin yerinden oynayabileceğini unutmuşken, hatırlamak mesela...
"Ne oluyoruz yahu" demeye kalmadan bütün sevdiklerini kaybetme ihtimali kafana dank ettiğinde hani...
Ya da biraz daha durulup ortalık sakinleştiğinde...
En "dip"ten, en derinden gelen birtakım sesler de işitiyor mu günümüz insanı?
Mesela bir ses bize, "Bak, görüyor musun, senin kocaman sandığın meseleler aslında küçücük" diyor mu?
Bazı güzel ruhlu arkadaşlarımız öyle olduğunu iddia ediyorlar ama bunun bir gerçeklikten çok dilek olduğunu düşünüyorum artık...
Söyleyin bana...
Kendi denizinde boğulmuş benlikler dünyasında tıkanmamış kulak kaldı mı?

***

Gördüm işte!
Yaşadım...
Kritik nokta şu...
Yıkım yoksa, felaket yaşanmadan tehlike atlatılmışsa...
Dışarıdaki sarsıntı içimizi de sarsmıyor maalesef.
Hayata yukarıdan bakıp küçüklüğümüzü fark etmek falan..
İmanı hayattan daha güçlü büyükanneler, dedeler hariç lafı buralara getirenler kaldı mı?
Karamsar sözler etmek istemiyorum, lakin 6.2'yi yaşamak manevi hesaplaşmalardan çok maddi korkuları güçlendirdi...

***

Meğer sosyal zemin ile jeolojik zemin doğrudan bağlantılıymış, değil mi?
Ertesi gün gözde semtlerdeki sitelerin otoparklarına gidenlerin ağızları açık kaldı mesela...
Ortada araba kalmamış...
Kaçan kaçmış.
Kaçamayan kalıp parklara dağılmış, gecenin soğuğuna rağmen dışarıda sabahlamış; böyle bir manzara işte!

***

Kaçanlar anlattılar sonra...
Direksiyondayken...
Kuzey Marmara Otoyolu'nda tampon tampona giderken...
Yani inşaat tekniği şüpheli binalar ve bir cehennem sahnesine şahit olma ihtimali arkalarında kalınca, korkuları da kaygıya dönüşmüş...
"Bütün patırtı çarçabuk geçse de iş düzeni de sarsılmasa keşke" kaygısına mesela...
"Önümüzdeki aya az kaldı, maaşlar ileriye ötelenmese keşke" kaygısına mesela...
Kusura bakmayın, lacivert sözler yazamıyorum, çünkü kent (şehir başka bir şeydi) insanının günümüzdeki hâli bu...

***

Tamam bütün bu anlattıklarım da "insanca" elbette, insana özgü hâller, kabul!
Ama bu tabloda "akl eden kalbe" dair bir şey bulunmuyor...
"Konfor dediğimiz şey meğer ne eğretiymiş" deyişimiz bile iki dakika sürdü yahu!
Artık en başa dönsek ve bunları konuşmaya başlasak mı?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.