"Dün"e takılı kalmaktan "bugün"e gelemeyenler
Belki bu fıkrayı bilirsiniz... Cimriliği had safhadaki baba ile oğlu birlikte bir düğüne gitmişler. Cimri baba oğlunun elinden tutmuş ve onu düğünde ikram edilen yiyeceklerin bulunduğu ziyafet masasının yanına götürmüş...
Bizim dünyamızın siyasetinde de "Dün"ün sorunlarını bir türlü çözüme kavuşturamadığımız için "Yarın"a pek bakamadığımızın, herhalde sizler de farkındasınızdır... Bu durum iç siyasette de dış politikada da aynı değil mi? Uzlaşmaları gereken tarafların hepsi geçmişteki kuyruk acılarından kaynaklanan kan davaları ile bir türlü yarına dönük çözüm arayışlarına giremiyorlar... Bu kısır döngüyü aşmayı deneyenlere ise hemen "Hain" damgası vurulmuyor mu?
Hain olmak çok kolay
"Silahlar sussun artık siyaset konuşsun" diyen Öcalan'a birileri "Davayı satıyorsun" diyerek saldırmadılar mı? Veya önümüzdeki Cumhurbaşkanı seçiminde adayların geleceğe dönük projelerinden çok, geçmişlerini konuşmak daha çok ilgi çekmiyor mu?
Yıllar önce o dönemde ABD Başkanı olan Clinton'ın Yunan asıllı danışmanı Stephanopoulos Kıbrıs'a çözüm üretmek ve bu konuda Başkan'a bir rapor vermek için Türkiye ile Yunanistan'a ziyaretler yapıyordu. İstanbul'da bulunduğu sırada bir akşam onu Boğaz'da yemeğe davet ettim. Saatlerce sohbet etmiştik.
Kıbrıs- Türkiye- Yunanistan sarmalını yorumlarken, şu gözlemini seslendirmişti:
Bugüne gelmek çok zor
Stephanopoulos, sonra şunları eklemişti sözlerine:
Hep aynı hikâye
Bu Amerikalının gözlemlerini aradan geçen yıllara karşın hiç unutmadım ve her olayda bu gözlemlerin doğrulandığını üzülerek gördüm... Sade uluslararası ilişkilerde ve siyasette değil, kişisel ve ticari ilişkilerde de "Eski Dünyalılık", yarına dönük yaşamayı ve "Beyaz Sayfa" açmayı çok zorlaştıran alışkanlıklar içeriyor.
Bu seçim kampanyasına Anıtkabir ziyareti ile başlayan bir adayın varlığı, söylediklerimizi kanıtlamıyor mu? Veya kampanyasını Pensilvanya'yı ziyaret ederek başlatsaydı, durum farklı mı olurdu?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.