Halkın oyunu hesaba almadan seçime gidilir mi?
Sade şirketlerin değil siyasi partilerin de kendilerini yenilemeleri ve güne uyumlu hale gelmeye çalışmaları kaçınılmaz bir gerektir... "Yeni Türkiye"yi anlamakta zorlanan bazı siyasi partilerin sözcüleri siyasi rekabeti hala bir rejim kavgasına dönüştürmeye çalıştıklarına göre, demek ki bu yenilenme ihtiyacı gündemin öncelikli maddeleri arasında bulunuyor.
Siyaseti "Hizmet etmek" değil de "Kavga etmek" mesleği zanneden ve hepimizi bıktığı nefret söylemlerini seslendiren siyasetçilere, kendilerini yenilemeleri konusunda yardımcı olacak isimlerden biri de yönetim kuramcısı Peter Drucker olabilir.
Örneğin Drucker "Yeni Örgütler Toplumu"nu yorumlarken, değişimi ve yenilenmeyi ihmal edenlere şu yöntemleri önerir:
Şimdi ne yapacağız?
Diyelim ki çok köklü ve hatta Cumhuriyet'le yaşıt bir siyasi partinin yönetimindesiniz... Bu partinin söylemlerini ve siyasete bakış açısını yenileyip değiştirdiğiniz takdirde, partinin tabanından kopup eriyeceğini düşünebilirsiniz. Oysa bu partinin görünümünü korumak ile partiyi günün gerçeklerine uyumlu kılmak birbirlerine zıt şeyler değildir...
Görüntü aynı olsa da...
Drucker burada da şu örneği verir:
Bir muhalefet partisinin yöneticisi olduğunuzu düşünün... 2014 yılında da Cumhurbaşkanı'nın 1970'ler veya 80'lerdeki yöntemlerle belirleneceğini düşünebilir misiniz? Halkın oyu ile seçilecek bir cumhurbaşkanı modeli söz konusuyken, bir parti yönetiminin tabanın eğilimlerini hiç sorgulamadan belirlediği bir adayın, halkın önüne hiç çıkmadan seçilmesi mümkün olabilir mi?
Yanlış yöntemler
Özetle, "Çağdaş ve ileri" olmak rakiplere hakaret ederek, seçmenler yerine yargıçlara güvenerek, dini inançlara saygılı olmak yerine dini inançları çıkar hesaplarına alet eden örgütlerle içli dışlı olarak gerçekleşmiyor.
Bu açıdan baktığınızda 2'nci Dünya Savaşı'nın bittiğinden habersiz uzak okyanus adalarında düşmanın gelmesini bekleyen Japon askerleri, bizim bazı siyasetçiler için, Drucker'in sunduğu çözümlerden daha ilgi çekici modeller oluşturmuyor mu?
Oysa Japonların "Kaizen" denilen ve değişime uyumun kurallarını formüle eden felsefeleri model alınsa, sosyo-politik yaşamımız çok farklı olurdu. Kaizen modelinde her kuşak kendi başarısını geliştirmenin yollarını sonraki kuşağa öğretir... Bir ürün ya da hizmet her iki yılda bir bütünüyle yenilenir hatta değiştirilir. "Buluşçuluk" (İnnovasyon) sistemli süreç haline getirilir.
Kısacası gelişmiş insanlığın gündeminde böyle konular da var.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.