İsveç'teki aile dramı
"Böyle Evlat Olmaz Olsun".
1 Ekim tarihli SABAH'ın manşeti böyleydi. Bu manşet aynı zamanda 7 Ekim'e kadar sürecek ısrarlı bir haberciliğin de başlangıç noktasıydı.
Habere göre İsveç'te yaşayan Durusoy ailesinin 14 yaşındaki kızı Kardelen Durusoy ebeveyni Resul ve Fatma Durusoy'u "dayak atma ve reşit olmayan yaşta evlenmeye zorlama" iddiasıyla savcılığa şikâyet etmiş, anne ve baba mahkeme kararıyla tutuklanmış, ayrıca haklarında Kardelen tarafından yaklaşık 40 bin TL tutarında tazminat davası açılmıştı.
İç sayfada "Dövüyorlar' Dedi Ailesi Hapse Girdi" başlığıyla verilen geniş (iki parçalı) haberde süreç, kronolojik olarak ayrıntılarıyla anlatılmaktaydı. Haberin özünü, küçük kızın suçlamaları, ebeveynin inkarı ve mahkeme heyetinin aldığı kararlar, ayrıca bazı tanık ifadeleri oluşturmaktaydı.
Gelişme gazete tarafından farklı boyutlarıyla izlenmeye devam edildi.
2 Ekim tarihli gazetede ise Durusoy ailesinin yakınlarının yorum ve yakınmaları öne çıkmıştı. Bunlara ek olarak, bir İsveçli psikoloğun İsveç'te aile içi şiddet ve çocuklara dayakla ilgili mevzuata dair bazı bilgileri yer almaktaydı.
Haberi kovalayan Ertuğrul Erbaş, 4 Ekim'de Stockholm'deki dava duruşmasını yerinde izledi. Haberi, 5 Ekim'de baş sayfadan Kardelen'in Mumu Yatsıya Kadar Yandı ifadesiyle ve fotoğraflı olarak verildi. Bu haber, duruşma sonunda ana babanın serbest bırakıldığını, ancak savcının baba hakkında 1 yıl hapis talebinde ısrar ettiğini duyurmaktaydı.
6 Ekim tarihli gazetede ise, serbest kalan Durusoy çifti ile evlerinde diğer iki çocukları ile beraber yapılmış, "ona kapımız açık" mesajını öne çıkaran bir röportaj vardı.
Erbaş, takibini 7 Ekim'de yayınlanan İsveç'te Kardelen Alarmı başlıklı haberle noktaladı. Buna göre de, Stockholm Büyükelçisi Zergün Korutürk, İsveç'te yaşayan T.C. vatandaşlarına "başınıza böyle bir şey gelirse bizi haberdar edin" duyurusu yayınladıklarını belirtmekteydi.
Merak, ısrar ve inat bakımından aslında örnek olan bu haberleri, 1 Ekim tarihli "Böyle Evlat Olmaz Olsun" ve 5 Ekim tarihli "Kardelen'in Mumu Yatsıya Kadar Yandı" manşetlerine atıfta bulunarak yapılan "küçük kıza yargısız infaz" ve "peki ya Kardelen gerçekten dövülüyor idiyse?" şikâyetlerini dikkate alarak gözden geçirdim. Bu arada, İsveç'ten telefon eden bir "Sabah online" okurunun, "evet bu tür tartışmalar davalar oluyor, ama sizin buradaki yasal durumu da anlatmanız gerekmez miydi?" sorusu da önemli.
Haberi hazırlayan Ertuğrul Erbaş, bu noktalarda şunları söylüyor:
"Anne babasının 50 gün hücre hapsi yatmasına neden olan Kardelen gerçekleri mi söyledi? Yoksa anlattıkları koca bir yalan mıydı?.. Bu konuda anne, baba, kardeşler, komşular, okul öğretmeni ve okul hemşiresi bir cephede. Kardelen'in avukatı ise savcı diğer cephede… Okul hemşiresi ve öğretmeni "Böyle bir dayak olsaydı mutlaka haberimiz olurdu" diyor. Gerçekten de dayak iddiasına ilişkin savcılığın elinde Kardelen'in ifadesinden başka bir şey yok. Ne bir görgü tanığı, ne bir doktor raporu… Zaten savcı, "Elimizdeki tek delil Kardelen'in ifadesi. Bu ifadenin doğru olmama ihtimali de var. Ama benim görevim yasaları uygulamak" diyor. Çocuk hakları mevzu bahis olduğunda İsveç'te yasalar çatır çatır uygulanıyor. Hakimi savcısı kimsenin gözünün yaşına bakmıyor."
Haberlerle ilgili olarak şunlar söylenebilir:
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.