Bir ölenin ardından
Dünya basınında, özellikle Anglosakson basında yerleşik bir "obituary" geleneği var. "Obituary", kabaca, kamuya mal olmuş bir kişinin ölümü ardından yazılan, onu anmak adına tarihe not düşme amaçlı bir yazı türü. Ölüm ilanı ile arasındaki fark, para verilmeden, gazete tarafından hazırlanmış, belli kriterlere göre yazılıyor olması.
Kriterler şöyle: Nesnellik, hakkaniyet, gerçeklere bağlılık, özel hayata ve ölenin yakınlarının acısına saygı. Ayrıca, bu tür yazıların, ölenin mesleki alanında bir uzman gazeteci - örneğin merhum bir cerrah ise tıp editörü, yazar ise kültür editörü, siyasi ise siyaset yorumcusu vb - tarafından yazılması, inandırıcılık bakımından tercih edilen tutum.
Bu gelenek bazı ülkelerde öyle güçlü ki, sadece bu yazılarla meşgul yazarlar var. Köklü gazeteler, belli başlı çok tanınmış, yaşlı kişiler hakkında onlar ölmeden evvel yazılmış yazıları da hızlılık adına arşivlerinde tutarlar (tabii zaman zaman güncelleme yoluna giderek).
Temel kural, yazının ölümün resmiyet kazanmasından sonra en kısa sürede yayınlanması.
Bir süre önce SABAH, ülkemiz basınında ne yazık ki devreden tamamıyla çıkmış olan bu geleneği başlattı. Kapsamlı yazılar hem tarihe kayıt, hem de o kişiyi doğru perspektife oturtma amacı taşıyor.
Bu yazıların sonuncusu, magazin aleminin tanınmış isimlerinden Ceyla Gölcüklü ile ilgili olanıydı.
Servet Masalıyla Yaşadı Borç İddialarıyla Öldü başlıklı yazı hemen tüm sayfayı kaplamakta, 38 yaşında hastalığa teslim olan Gölcüklü'nün hayatını detaylarıyla anlatmaktaydı.
Yazıya bir okurumuzdan eleştiri aldım.
Okurumuz, bu yazıları ilgiyle izlediğini belirterek, "Suha Ali Bolton biyografisi son derece bilgilendiriciydi, memnuniyet verdi" diye yazıyor, "Ancak 8 Aralık tarihinde 'obituary' mantığıyla bağdaşmayan, tuhaf bir metinle karşı karşıya geldim" ifadesiyle, eleştirileri şu noktalarda topluyor:
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.