Prigojinler’in trajedisi
24 Şubat 2022'de Rus ordusu Ukrayna'ya girdiğinde Batılı ülkeler dâhil hemen herkeste 2014'teki Kırım ilhakinde görülen jet performansın tekrarlanacağı inancı veya endişesi hâkimdi? Yani Rus ordusunun Ukrayna'yı hızla alması ve hatta bununla da yetinmeyip Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerini dahi işgal edebilecek bir pozisyona ulaşması bekleniyordu.
Oysa Rusya'nın amacı bu değildi. Hiç olmadı da. Çünkü real-politik atmosfer ve jeo-politik dinamikler buna izin vermiyordu. Sadece askeri güçle hareket etmek ABD'nin hazırladığı kapana düşmek demekti. Zira 2007'deki Münih Güvenlik Konferansı'nda ABD'nin küresel hegemonyasına meydan okuyan Putin'in asıl stratejisi, Batı'nın emperyalist ezberlerini bozmaya endekslenmişti.
İşte Rusya'nın 2007'de temellerini atarak 2008'de Gürcistan, 2014'te Kırım, 2015'te Suriye ve özel güvenlik şirketi Wagner yoluyla da Afrika'nın birçok ülkesinde pratiğe döktüğü yeni küresel stratejinin temeli askeri, diplomatik ve ekonomik gücü akıllıca kullanmaya dayalı bir hibrit doktrine dayanıyordu.
***
Hâlbuki son yirmi yıldır Kremlin'in izlediği küresel stratejinin lokomotifi 1996 yılında ilan edilen Primakov Doktrini'dir.
Rusya'nın eski dışişleri bakanı ve başbakan Yevgeniy Primakov'un (1929-2015) adını taşıyan doktrin, ABD'nin egemen olduğu tek kutuplu bir dünyanın Rusya için kabul edilemez olduğunu öne sürüyor ve Rus dış politikası için aşağıdaki ilkeleri sunuyor... "Rusya, ABD'nin tek taraflı gücünü dengeleyebilecek büyük güçlerin konsorsiyumundan oluşan çok kutuplu bir dünya için çaba göstermelidir. Sovyet sonrası alandaki önceliğinde ısrar etmeli ve bu bölgede entegrasyona öncülük etmelidir. NATO'nun genişlemesine karşı çıkmalıdır. Bağımsız bir dış politika izleyerek Batı yerine Çin, Hindistan, İran ve Türkiye gibi güçlerle ilişkilere öncelik vermelidir...."
Bu çerçevede 2013 tarihini taşıyan Gerasimov Doktrini ise Batı ile devam eden çatışmada jeo-politik, ekonomik ve diplomatik bir derinlikten ziyade operasyonel bir konsept sunuyor. Bu bağlamda kalıcı savaşlara ve nükleer dâhil her tür askeri güce daha fazla ağırlık veriyor.
***
Hatta Kremlin, örneğin Ukrayna'da daha sert askeri yöntemleri savunan ve birkaç gün önceki uçak kazasında hayatını kaybeden Wagner lideri Yevgeniy Prigojin gibi sertlik yanlılarının ağır eleştirilerine dahi maruz kaldı.
Fakat ağır eleştirilere ve Prigojin'in darbe teşebbüsüne rağmen Putin, Primakov Doktrini'nden taviz vermedi.
Ukrayna savaşında saldırıdan savunmaya geçerek elde ettiği toprakları korumaya öncelik veren Putin, bir yandan da Batı dışındaki bütün dünyayı kucaklayan ve onlarla her anlamda yakınlaşarak müzakerelere açık bir strateji izliyor.
Çünkü askeri bir doktrinin Rus ulusal güvenlik politikasını yönlendirebileceği fikri, Rusya ve Sovyetler Birliği'ndeki sivil-asker ilişkilerinin köklü geleneklerine aykırıdır.
Ordu hiçbir zaman Rus ya da Sovyet ulusal güvenlik politikasının itici gücü olmadı. Her zaman uygulayıcısı olageldi.
Bu nedenle üst düzey askeri liderlerin veya Prigojin gibi savaş lordlarının ülkenin siyasi liderliğine meydan okuması çok nadir bir durumdur.
Örneğin 1946 ve 1957'de Mareşal Georgiy Zhukov ile 1984'te Mareşal Nikolai Ogarkov, siyasi liderleri eleştirdiği için hemen görevlerinden alındılar.
Bu bağlamda Putin'in temel referans kaynağı olan Primakov Doktrini'nden habersiz şekilde Kremlin'in Ukrayna'daki savaş stratejisini eleştirip ülkenin dış politikasını dizayn etmeye kalkan Prigojin'in ve diğer Progojinler'in sonu hep aynı olacaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.