
Hangi irade?
Dünya üzerindeki çoğu ülkede genel bir trende dönüşen sosyo-ekonomik, ahlaki, demografik, kültürel, etnik, mezhebi ve jeopolitik krizlerin temeli aslında siyasetteki çürümeye ve siyasi sınıflardaki erdem kaybına dayanıyor. Bir bakıma ailenin ölümü, sanattaki işlevsizlik, değerlerin ucuzlaşması, nihilizmin popülerleşmesi ve vicdan erozyonunun nedeni insani faziletleri merkeze alan düşünce, fikir ve inanç yerine politikaya çıkar gruplarının ve paralı lümpenlerin yön vermesidir.
Bu da hak ve özgürlüklere endeksli siyasetin çöküşüne yol açıyor. Bunun yerine popülist siyaset öne çıkıyor. Haliyle siyasetteki inanç, fikir ve ideolojilerin ölümü artan politik kutuplaşmalarla tezat oluşturuyor görünebilir.
Ancak günümüzdeki kutuplaşmanın siyasi saiklerden kaynaklanmadığını bilmek lazım. Derinleşen tarafgirliklerin kaynağında ya kişisel ya da belli bir aşiret, cemaat veya azınlığın çıkarları var. Bu da siyaseti bir erdemliler hareketinden çıkarıp onu ister istemez performatif bir gösteriye, PR çalışmasına ve Makyavelist yarışa dönüştürüyor.
***
Artık siyaseti ne ilkeli bir felsefi düşünceye sahip politikacılar ne de ülkesinin yararını düşünen gruplar belirliyor. Enformasyon tekelini elinde bulunduran paralı lobiler, sandık sonuçlarını tayin edebiliyor. Yani siyasette hedef artık kamuoyunun taleplerini ve beklentilerini karşılamaktan ziyade bütün çaba kamuoyunu manipüle etmeye ve yönlendirmeye dayanıyor.
Anayasal haklar, özgürlükler, fırsat eşitliği ve hukukun üstünlüğünden daha çok belli çıkar grupları, cemaat, azınlık ve toplulukların taleplerini merkeze alan bir kültür savaşları domine ediyor siyaset dünyamızı. Bu oryantalizm, hakikati ve adaleti önceleyen mücadeleleri birer nostaljiye dönüştürürken 'kudret tutkusu' (will to power) ile 'biz ve onlar' düalizmini amaç edinen siyaseti ise küresel çapta mutantlaştırıyor.
***
ABD'de daha şimdiden bahisler açıldı... Halkın iradesi mi kazanacak yoksa zengin bağışçıların iradesi mi? Paraya hükmeden lobiler; başta medya olmak üzere akademi, etki grupları, aktivistler, danışmanlar ve uzmanlardan oluşan ordularla ilk önce kamuoyunu ardından da hem siyaseti hem siyasetçileri hem de parlamentoyu istedikleri şekilde dizayn edebiliyor.
Halk ise sahip olduğu 'oy' ile hâlâ belirleyici olduğuna inanıyor. Oysa bu bir demokrasi aldatmacası ve milli irade yanılsamasıdır. 'Demokrasi' denilen halk yönetimi yerini çoktandır 'zenginlerin yönetimi' olan 'plütokrasiye' bırakmış durumda. Çünkü çoğu ülkenin kaderini artık 'seçmenler' değil 'seçkinler' belirliyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.