Yolun kendisi
Hayatlarımız tek başına birer amaç mı, yoksa genel olarak bir yolculuk mu, ne dersiniz...
Elbette her hayatın, kendisine yarattığı bir anlam, her anlamın da bir amacı vardır...
Ama esas olan, belki de yolun kendisidir...
Belki de; "Yol, cümleden uzundur."
Yürüdüğümüz hayat yolunda; karşılaştığımız sınavlar, paylaştığımız manevi zenginlikler, sevgilerimiz, yitirip kazandıklarımız, hayallerimiz hayal kırıklıklarımız, acı çektiğimiz anlar, sevinçlerimiz, tüm bunların hepsi; bunların arasında olmayan her şeyin hepsi, deneyimlediklerimizdir değerli olan...
İnsanın bazen hırslara kapıldığı, bazen huzuru aradığı, bazen de kendi hayatının anlamıyla karşılaştığı; Ömer Hayyam'ın deyimiyle "göz açıp kapayıncaya kadar geçen" derin ve soluksuz bir yolculuk...
Kim bilir hepimiz, teker teker neler öğreniriz, bu yolculukta...
Kim bilir ruhumuzun o sessiz kıyılarında nelerle karşılaşırız...
Kim bilir ruhumuzun masmavi okyanuslarında, nelerle karşılaşır, neleri anlarız bu uzun gibi görünen, ama aslında gökkubbenin altında, göreceli olarak çok kısa olan yolculukta...
Roman, yazarın bizzat kendisinin 1986 yılında yaptığı bir haç yolculuğuna dayanıyor...
Yolculuk, İspanya'nın Galiçya bölgesinden Santioga Katedrali'ne kadar olan 700 kilometrelik yürüyüşünü kapsıyor... Roman, yazarın kendisinin anlatıldığı Paulo ile rehberi Petrus'un yolculuk hikayesi üzerine kurulu... Ama bir yanıyla bu öylesine bir yolculuk ki yazarın gerçekte, kendisine doğru yaptığı, bir 'kendisini tanıma yolculuğu' gibi...
Romanın kahramanlarından Peder Jordi'nin dediği gibi:
"Hazinen her nerdeyse, yüreğin orada olacak."
İnsanın gerçek hazinesinin yüreğinde olduğunu, hazinenin kendi içimizde olduğunu anlatan kısacık bu cümle gibi bir yolculuk...
Paulo kendisine verilen bir parolada şunu söylüyor yolculuğu simgelemek için:
"Gemi limanda güvendedir; ama gemiler limanda beklemeleri için yapılmaz."
Öyle değil midir aslında, çoğumuzun sessiz gemisi tüm hayat yolculuklarında...
Öyle değil midir! Çoğumuz hep kendimizi sarıp sarmaladığımız bir güvenlik duygusuyla yaşarız... Yaşamak isteriz... Hayatımız, hayatlarımız her anlamda hep güvende olsun, istemez miyiz! Evet her insanın kendisine ait gemisi, o kocaman güvenlikli hayat limanlarında sürekli duraklayınca, insan kendisini rahat hisseder. Peki ruhumuzun gemileri ancak limanın dışına çıktıklarında; o uzak denizlerde esas gemi olmazlar mı!
Öyle olurlar elbette...
Kim bilir, sadece bir insan ilişkisi gibi yorumlamayın bunu... Bazen bir iş için, bazen hayatta atacağımız yeni bir adım, kendimizi arar ve tanırken, bazen yapmamız gerekenler için...
Bazen inançlarımız ve ne kadarına uygun yaşayıp yaşamadığımızla ilgili...
Bazen sözümüz ile özümüzün ne kadar bir olduğu ile ilgili...
Bazen kararsızlıklar denizinde, bir kararı vermek için...
Bazen kendimizi daha çok sevmek, başkalarıyla daha barışık yaşamak için...
Öyleyse bırakın gemilerinizi, ruhunuzun ve hayatın bahçelerinde; güzelim o uzak fırtınayla yoğrulmuş denizlerde, salın bir yolculuğa... Yolun kendisi hayattır aslında... Hayat ise belki bir mucize...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.