Sen bulut ol ben yağmur
Muhabir kız Doğu Karadeniz'e gider.
Önce güzel bir anons çeker:
"-Evet, sevgili izleyenler, insanıyla, yeşiliyle, büyüleyici güzelliğiyle eşsiz Karadeniz'deyiz bugün."
Sonra,
Yoldan geçen yaşlı bir adamı çevirir ve mikrofonu uzatarak sorar:
"-Amca sizi tanıyabilir miyiz?"
Bizim yaşlı adam hafifçe geriye doğru çekilir ve muhabirin yüzüne sert sert bakar:
***
Bir olayı yazdım.
Çünkü,
Bugün bayram Biraz gülün istedim.
Hem de hüzün doludur ya.
Gurbetteyim…
Anam da yok babam da.
Efkârım bundan.
Yaşasalardı,
Kanat takar giderdim yanlarına…
Fistuğumi özledim.
Gözlerim yaşlı,
Yüreğim onun için ezik bugün…
Dudaklarımda ise bir türkü…
Dağların arasina
Kaderim da benziyor
Dumanın karasina
Gülüm zaman geçer mi?
Sen çıkmazsan yaylaya
Dağlar çiçek açar mi?
***
Bayramlaşma da başlamıştır.
Böyle yapardık biz,
Önce mezarlara giderdik.
Dualar okurduk gözyaşlarıyla.
Ve bir film şeridi geçerdi gözlerimizden.
Yürekleri yakan hatıralarla dolu bir filmdir bu.
Başrol oyuncum,
Güzel anam,
Yani Fistuğum'du.
Her zaman avludaki bankta bizi beklerken bulurduk onu.
Gözlerinin içi bile gülerdi görünce bizi.
"Keşke Kemal, Hayri de olsa" derdi.
Adnan gelirdi arkamdan…
Yanına çökerdim hemen,
Sarılırdım boynuna,
Doya doya öperdim onu.
Ne güzel kokardı bir bilseniz…
Ana kokusu bu, Mest ederdi beni, mest.
Dertli dertli "Baban ne olacak" derdi.
Ölmesinden korkardı hasta babamın.
"Korkma Fistuğum o iyidir, sen kendine bak" diyerek teselli ederdim onu.
Anacığımın sağlığı daha kötüydü çünkü… Yağmur, çamur, kar, kış...
Hem tarlada çalışır
Hem de ahırda bizim için üç inek beslerdi.
Onların otu, yaprağı, gübresi kolay iş değildi.
Sarıkız'ın küçük pencereli evine giderdik birlikte.
Danası için,
"Büyüdü mü" diye sorardı tatlı anam.
"Büyüdü, büyüdü" derdim
Nasıl da sevinirdi o zaman.
Nasır tutan elleriyle yarlardaki dikenleri koparırdı.
"Ben ölünce bakmaz kimse buralara; dikenlik olur her yer" diyerek endişesini belirtirdi.
Eliyle diktiği elma, armut, portakal, greyfurt fidanlarını gösterirken "Gelen geçen yer, elbette ki çocuklar da" derdi.
Karayemişin altına geldiğimizde, "Biraz oturalım mı Fistuğum" derdim.
İkiletmezdi.
Yorulurdu çünkü.
Sonra Karadeniz'de batmaya başlayan güneşle, birlikte evimizin arkasına geçerdik.
Akşam güneşi Karadeniz'i kızıla boyardı, bazen de turuncuya boyanırdı her yer.
***
"Bahçesiz olmaz. Şimdi herkes hazıra alıştı. Buna can mı dayanır" derdi.
Desteklerdim sözlerini.
Hoşuna giderdi…
"Hiç yenilemedik, hiç budamadık ki; ağaç oldular ağaç. Elbette fındık olmaz" derdi sonra.
Konuşa konuşa Fındıklığın Kabanı'na gelmiş olurduk.
Güneş yarısına kadar denize gömülmüş olurdu…
O zaman da eski evin yerine yeni bir ev yapma hayalini anlatırdı.
"Hayde anam hayde, eve gidelim" diyerek koluna girerdim hemen,
Hasretleri yüreğimi dağlıyor,
Dünyaları verirdim.
Sağ olsalardı şimdi.
Meğer tekrarı olmayan güzel bir filmmiş yaşadıklarım.
Bayramları da bu yüzden hasret kokar.
Uzaktayız, Adana'dayım…
Dünyayı dolaşalum
Sen yağmur ol ben bulut,
Maçka'da buluşalum
Offf anam offf....
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.