Jandarma Çavuş Dursun
Yani o zamandan beri biliriz suçlunun korkulu rüyasının jandarma olduğunu…
Ülkemizde güvenliğin bekçisidir jandarma.
Çok hatıramız var onlarla ilgili.
Hangisini anlatsak ki…
Sonra hem duygulandıran hem de gururlandıran hatıramızı anlatalım.
Bilirsiniz şehirler polise, kırsal kesim de jandarmaya teslimdir.
Bu kolluk kuvvetine,
Selçuklular'da
Surta,
Osmanlı'da
Subaşı ve Zaptiye,
Osmanlı'nın son dönemlerinden itibaren de Jandarma dedik…
1839'dan beri halkın emniyeti ve asayişi jandarmaya teslimdir.
Vatanı ve milleti için gözünü kırpmadan şehit olan Mehmetçiğimize yani.
***
Oradan Ortadoğu ve Afrika ülkelerine,
Yani Birleşik Devletler Topluluğu dahil toplam 56 ülkenin iç güvenliği jandarmaya emanettir.
İç güvenliği en az dış güvenlik kadar önemseyen ülkeler jandarmaya sosyal hayatın her alanında görev vermiştir.
Askeri yeteneklerle donanmış jandarma karar vericilere benzersiz bir güç sunar.
Halk onları 'Mavi Bereliler' olarak bilir.
Terör örgütüne karşı en etkili birliklerdir.
Disiplinli ve hızlıdır.
Güneydoğu'daki kahramanlıkları dilden dile dolaşır.
Jandarma Çavuş Dursun,
Arkadaşıyla birlikte Trabzon'dan Tunceli'nin kuzeyinde Şişik Ormanları bölgesindeki Dulan Tepe'ye gitmişti.
Orada pusuya yatmışlardı.
Baharla birlikte teröristlerin geçiş noktalarını tıkamak ve malzeme teminini engellemekti görevleri.
Saatler geçmiş, bir kıpırdanma olmamıştı.
Hasan Yüzbaşı, çelik yelekli öncüleri yanına alarak patika yoldan dikkatlice ilerledi.
Fikret Yüzbaşı ise başka bir tepeden onların emniyetini sağlıyordu.
Saatler gece yarısını gösteriyordu.
Sessizliği bir baykuşun uğursuz sesi bozdu.
Dursun ve iki arkadaşı gece görüş dürbünüyle teröristlerin geçebileceği noktayı gözlerini kırpmadan izliyordu.
***
Sonra sesler duyuldu.
PKK'lılar birbirleriyle konuşuyordu.
Komutanlar, bu konuşmalardan teröristlerin yerlerini saptamaya çalışıyordu.
Konuşmaların netliğinden ve telsizlerin çekim gücünden hainlerin yakında olduğu anlaşılmıştı.
Dursun ve arkadaşları dikkat kesilmişti.
Tepeden aşağıya inmeye başladıkları sırada önce bir patlama, ardından da Kaleşnikofların susmayan sesleri geldi.
Bölüğün bir kısmı tepenin orta yerinde,
Diğer kısmı da seslerinin geldiği tepede kalmıştı.
Hasan Yüzbaşı telsizden, "İyi mevzilenin geliyoruz" dedi.
Askerlerin yola çıkmasını bekleyen hainler, karanlıktan istifade ederek arkadan vurmuştu.
Tabur komutanı başının üzerinden vızıldayarak geçen Keleş mermilerine aldırmadan mevzi değiştirip ağır makineli kullanıcısı Serdar Çavuş'a bağırdı: "MG-3 çalışsın."
Kulakları delen o müthiş sesi gürlemeye başladı.
Bixiler'le MG-3'lerin sesine Keleşlerin sesleri karıştı.
60'lık havancılar ve RPG-7 roketatarcılar nokta atışı için kendilerine yer seçtiler.
Barut kokusu dağları sardı.
Yağmur yerine mermi yağıyordu şimdi.
Gecenin karanlığını yırtan izli mermiler ateş ettikleri yeri gösteriyordu ama,
Teröristlerin karşı ateşi görülemiyordu.
Aydınlatma fişeklerini fırlattı Mehmetçik.
Zifiri karanlık gündüze döndü.
Görülmüştü kahpeler.
Koşarak kaçıyorlardı.
Gerçekten de iki şehit, iki de yaralı vermişti tabur.
Yaralıları Skorsky alıp gitti. Şehitlerden biri Çaykaralı Dursun'du.
Günün aydınlanmasıyla birlikte
7 PKK'lının etkisiz hale getirildiği anlaşıldı.
Çevredeki kan izlerinden ve telsiz konuşmalarından ise PKK'lıların yaralılarını kaçırdığı anlaşıldı.
***
Yani ailenin tek uşağıydı.
Kan çanağına dönmüş gözlerle oğlunun al bayrağa sarılmış tabutuna sarılan babası güçlükle,
"Vatan sağ olsun" diyebilmişti dudakları titreyerek…
Oradaki herkes iyi biliyordu ki;
Dursun'lar ve Mehmet'ler oldukça 'vatan sağ olacaktı…'
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.