Hainlikte sınır tanımıyorlar
Can Dündar…
Hiç kalıbının adamı değil…
Fake devrimcinin biri…
Yani sahte devrimci…
Mızmız ve dırdırcı desek daha doğru olur…
Hep ağlayıp zırlıyor çünkü. Öteye
beriye mektup yazıyor.
Devletle savaşa girdi.
Ama kaybetti…
Şimdi de Erdoğan düşmanı
Der Spiegel'e mektup yazarak dışarı çıkacağını zannediyor.
Bunlar çifte standartçıdır.
Özgürlüğü kendileri için isterler.
Başkaları umurlarında değildir.
Paralel İhanet Çetesi'nin hışmına uğradık.
Çete bize kumpas kurdu.
Beni ve haber müdürümü hayali bir örgüte yardım etmekle suçladı.
Ankara Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Şamil Osmankaya bizi mahkemelerde süründürdü…
Suçumuz Ankara'nın en azılı tefecisini deşifre etmekti.
İstihbaratı da bize o dönem Ankara Emniyet Müdürü olan
Zeki Çatalkaya vermişti…
Yalan yazmadık.
Aksine bizi linç ettiler.
Can Dündar ise kendi internet sitesinde bizimle ilgili palavraları köpürterek yayınladı.
Sonunda mahkeme bitti.
Ortada bir çete olmadığı için beraat ettik tabii.
Bize kumpas kuran Feto'cu polis Şamil Osmankaya ise ihraç edildi.
Ve halen de kaçak.
Sıkıntılı günler geçirdik.
Ama kimseye 'tezgaha geldik' diye mektup yazmadık.
Emniyet'te ve adliyede çok güçlüydü.
Çeteden yargılanmak bize koydu.
Son duruşmada hâkime, "Ben Ofluyum, çete üyesi olmam.
Olsam olsam reis olurum" dedim.
Birlikte gülüştük.
Kart zampara Can Dündar gibi ağlayıp sızlamadık…
Mahkemenin bitmesini sabırla bekledik…
Sonunda alnımızın akıyla beraat ettik.
Vukuatı çok…
Can Dündar da bu düşmanlıktan yararlanmaya kalktı…
O dergi, Ankara'daki gar saldırısı sonrasında da Erdoğan'ı suçladı.
"Ülkede Türk- Kürt, Alevi-Sünni çelişkisi derinleşiyor" diye yazdı şerefsizce…
Gezi eylemlerinde ise tarihinde ilk kez Türkçe yayınla çıktı.
Derginin sabıkası çok yani. Geçmişinde ırkçılık, İslamafobi, yabancı düşmanlığı var.
Can Efendi bu dergiye, "Suçum bir haberle hükümetin yalanını açığa çıkarmak" diyor.
Yalan söylüyor.
Biz de ona inandık(!) 'Yav he hee!' dedik.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.