Yap bir mini etekli çay
Marketlere gittiğimizde rafların çay dolu olduğunu görüp çay sektörünün gelişmiş olduğunu sanıyoruz. Ama aslında sektör 'paşa çayı' kıvamında. Neden mi? Anlatalım...
Bu aralar çaya taktım. Yurt dışından aldığımız siyah çaylar bitince, "güzel yerli çaylar da olsa gerek" diyerek marketin yolunu tuttum. Raflar çay doluydu ama seçim yapmak imkansızdı. Batı'da çeşit bol olduğu için kararsız kalırsınız, burada ise çeşit yok. Hangisini, niye tercih etmeliyim, belli değil.
'Bergamot aromalı' veya 'Earl Grey' yazılanları az çok anlıyorsunuz. Ama diğerleri muğlak. Çünkü neredeyse bütün paketlerde aynı ibareyi okuyorsunuz: "Karadeniz bölgesi çaylarının özenle seçilmiş yapraklarından imal edilmiştir" veya "Özenle harmanlanmıştır."
Tamam birader, özenle seçtiniz, özenle harmanladınız da; çayınızın tadı nasıl, içimi, demi, rengi, kokusu nasıl? Hangi yapraklarla yapılmış? Nelerle iyi gider?
Madem yazmamışlar, bari deneye yanıla bulayım, diyorsunuz. Bu sefer de karşınıza bir kiloluk paketler çıkıyor. Bir tatlı kaşığı alıp demleyeceksin, beğenmedin mi koca paket elinde kalacak.
Bitmedi. Paketi açınca siyah bir tozla karşılaşıyorsun. Bizim Avrupa'dan aldığımız çayların hepsi tanedir. Sıcak suya girince açılırlar. Çamur gibi dibe çökmezler.
Tüketicinin kaliteli çaya yönelerek firmaları ittirmesi gerekiyor ama nerede o günler? Çayla ilgili tartışmaların yapıldığı internet forumları, toz çaya övgü düzen aymazlarla dolu. "Orange pekoe" denilen kaliteli çayın ve üstünün tozu olmadıktan sonra, toz çay en düşük seviyedeki çaydır.
Türkiye'de bir paketi açtınız ve karşınıza toz çay çıktıysa. Geçmiş olsun. Çay şirketi 10 liralık çayı, 40'tan kakaladı demektir.
Çay tarımı bizde nispeten yeni... Yuvarlak hesap 150 yıllık bir geçmişi var. "Semaver" ve "Paşa çayı" ibareleri dilimize Rusçadan girmiştir. Ve bu bir buçuk asır, Türklere çay demlemeyi öğretemedi. Geçen gün bir tanıdık çay demleyecekti. Su fokurdamaya başladı. Baktım oralı değil. "Söndürsene altını" dedim. "Böylesi daha iyi oluyor" demez mi!
Halbuki kaynama, suya karışmış oksijeni yok eder. Bu da lezzeti olumsuz etkiler. Görgüsüzlük sayılsa da çayı höpürdeterek içmenin bir mantığı var. Havayla birlikte ağza oksijen giriyor, çayın lezzeti artıyor.
Not 1: 1970'lerde gençler arasında çayı tek şekerle içmek moda olunca, çaycılar da buna 'mini etekli' diye ad takmışlar. Peki şekersiz içilen çaya ne demeli?
Not 2: Son yıllarda kahveciler atakta. Kahve tüketimi giderek artıyor. Çaycılar uyuyor mu? Çay sektörü dolu gibi görünüyor ama piyasaya sürecek daha nice çay var.
Not 3: Yerli çayların esas alındığı hoş karışımlar biliyorsunuz, lütfen benimle paylaşın. Bakalım neler çıkacak?
***
Hıncal Uluç
Salı günü Hıncal Uluç, iç ısıtan, gurur okşayan bir 'hoş geldin' yazısıyla bendenizi çok mutlu etti. O arada benim gazetede yazar olmamda "katkısı" bulunduğunu yazdı. Doğru ama eksik: Hıncal Abi'nin yaptığı, katkıdan ötedir, bir numaralı etkendir.
2002 yılının yaz ayları. Her gün arkadaşlar üçer beşer ayrılıp yeni kurulmakta olan Vatan gazetesinin yolunun tutuyor. Servisler, masalar, köşeler boşalıyor.
Baktım ki bana bir şey söyleyen yok. Hıncal Abi'ye gittim. Utana sıkıla, "Abi senin aran iyi, yukarıdakilerin kulağına çıtlatman mümkün mü" dedim. "Ben o işi çoktan yaptım" demez mi! O saniyeden beri kendisine müteşekkirim.
Türklerin çoğu böyledir. "Ben şunu beğeniyorum" demezler. Sürüden ayrılmaktan korkarlar. Önce başkalarını yoklar, kim neyi seviyor öğrenmek isterler. Medyacılar da çok farklı değildir.
Bu yüzden Hıncal Abi'nin yaptığı 'çorbada tuzu olmaktan' ötedir. Borcunu ödeyemem.
***
Magazin haberlerini çoğumuz severiz ama acaba aynı dikkati vererek mi okuruz? İşte size küçük bir magazin testi:
a) Hadise b) Murat Boz c) Demet Akalın d) Mustafa Cecili
a) Paradise b) Devine Kiss c) Apostol d) God Bless You
a) Çiçekçiler Odası Yöneticileri b) TRT Radyoları çalışanları c) Süper Lig hakemleri d) Tarih Vakfı Yönetim Kurulu Üyeleri
a) Celalettin b) Candar c) Cafer d) Cabir
Cevap: Bütün sorularda doğru şık, alfabenin üçüncü harfi.
***
Kaş yapayım derken iki gözü çıkarmak
Derecelerin 32'yi gösterdiği bir Temmuz günü... Saat 14:30 suları. Balmumcu'dan Beşiktaş'a iniyorum. Gıdım gıdım gidiyoruz. Aşağıya varınca yoğunluğun nedeni anlaşıldı: İBB'ciler tankeri sol şeride çekmiş, çimleri suluyor. Araçlar orada yolcu indirdiği için bir şerit de öyle tıkalı. Koca Barbaros Bulvarı inmiş tek şeride. Haliyle şişen trafik Yıldız Teknik Üniversitesi'ne kadar uzanmış.
Ertesi gün Göztepe'de seyyar Beyaz Masa ekibini gördüm. Gidip durumu anlattım. Dedim ki "Arkadaşları bilinçlendirmek gerek; o iş, o saatte yapılmaz." Bir gün sonra "Şikayetinizi aldık" mesajı geldi. Hadi bakalım.
Geçen gün Alo 153'ten aradılar. İlgili bölüm özetle şu cevabı vermiş: "Biz işimizi yapıyorduk." Yani diyor ki "Trafik tıkanmış, umurumda değil. Ben gelir sulamamı yaparım."
Halbuki özür dilemeleri, "Bir dahaki sefere trafiğin tıkanmayacağı bir saatte sulamayı yaparız" demeleri gerekirken, verdikleri cevaba bak sen!
Ayrıca özrü kabahatinden büyük bir açıklama bu. Niye? Çünkü dünya alem bilir ki yaz günü, güneş tepedeyken sulama yapılmaz. Halk arasında "çimler haşlanır" (veya "kavrulur") denir. Hatta Beyaz Masa'da çalışan arkadaşlar bile bunu söyledi. Benim yakın bir akrabam bahçe işletirdi: Yazın, saat 10:00-17:00 arasında asla sulama yapmazdı. Ya sabah erken sulardı, ya akşam.
Yani İBB tankerini oraya çekenler iki kere hata yapıyor: Hem trafiği tıkıyor, hem de çimleri bozuyor. Kaş yapayım derken iki gözü birden çıkarma durumu. Şuursuzluk işte!
Not: Hak yemek istemem. Verilen cevap beni tatmin etmese de, Beyaz Masa'nın olayı ciddiye almasından, kentini arayan bir İstanbullu olarak gayet memnunum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.