Porselen gibi kırılgan
ÖZGÜVENİN ÖNEMİ
Çocuklarımıza da sık sık "Senden adam olmaz," "Sen bir işe yaramazsın," deniliyor. Bu söylemle büyüyen çocukların erişkin olduklarında "Biz yapamayız," "Bizden adam olmaz," demeleri şaşırtıcı değil. Diğer yandan aynı çocuklara "Sen yaparsın, herkesten iyi yapmalısın," diyorlar. Tüm bunlar bizi özgüven ve özgüveni geliştirme kavramına getiriyor. Özgüven kendimizi nasıl gördüğümüz, kendi hakkımızda ne düşündüğümüz ve kendimize ne kadar değer verdiğimizi tanımlar. Özgüven erken yaşta kazanılmaya başlanır. Düşük özgüven olumsuz tutum, kötü yargılama ve sorun çözme becerisi, bağımlı ilişkiler, uyum sağlanacak yeni durumlarda kaygılı, depresif olma olarak tanımlanabilir. Yüksek özgüven ise olumlu tutum, iyi yargılama ve sorun çözme becerisi, sağlıklı ilişkiler, yeni durumlara kolay uyum sağlama olarak belirlenir. Ama özgüven, palavracılık ve abartma değildir. Özgüven gelişimini etkileyen en önemli iki faktör, aile ve eğitim sistemidir. Biz galiba her ikisinde de uçlarda dolanıyoruz. Çocukların yeteneklerini, durumunu göz önüne almadan ya megalomanlar ya da kendini değersiz bulan bireyler yetiştiriyoruz. Bazılarını ise kendini üstün gören, yaşadıkları ülkeyi, insanını, tarihini, edebiyatını tanımadan kendinin hak ettiklerine ulaşmasının önünde engel olarak görecek kişiler yapıyoruz. Böylece sadece kendini yanlış tanıyan ve bir şey başaramayan insanlar oluyorlar. Porselen hâlâ kırılganlığın simgesi. Ama ironik bir şekilde aynı zamanda zarafeti ve yıllara meydan okumayı da yansıtıyorlar. Yani arada çok ince bir çizgi var. Kırılgan da dayanıklı olabiliyor. Önemli olan değerinin bilinmesi ve gereken özenin gösterilmesi. Özgüven de öyle...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.