Üç patetik vaka
1. SERTAB ERENER'İN DERDİ NE?
"Kendim ettim kendim buldum / Gül gibi sarardım soldum / Eyvah eyvah eyvah ey..." Hayır, bunu söylemiyor. "Nasıl yaptın zalim sen bana bunu /Kader diyemezsin sen kendin ettin..." Hayır, bunu da söylemiyor aynaya karşı... "Yaşlanmak kader değil, biz seçiyoruz" diyor Sertab Erener.
Annem katarakt olmayı seçti galiba bu yakınlarda. Parlak şeyleri oldum olası sevmez. Mat şeylere, buğulu camlara bayılır. O yüzden katarakt oldu tercihi. Doğal göz merceğinin saydamlığına ne zamandır ifrit oluyordu, matlaştırdı nihayet!
50'sinden sonra yakın gözlüğü takmak da zaten bir ihtiyaç değil, seçim. Hadi ona aksesuar dedik, entelektüel bir eda dedik. Kulağa küpe yerine işitme cihazı takmak da estetik bir tercih olsa gerek!
Seçimlerimiz yanlış bizim; problem orada. Halbuki bakın Erener'e; seçimleri onu bir bilim kurgu karakterine dönüştürecek. 100 yaşına kadar yaşayacak. Mümkün olsa ilelebet; 150 için "Neden olmasın?" diyor zira ve istiyor.
Nasıl sesinin herkesten üstün olduğunu kanıtlama çabasından hiç bıkmadıysa...Yaşlanmayarak, icabında kendini denek olarak kullandırtarak, kök hücreden telomer uzatmaya kadar her fırsatı değerlendirerek, 100 yaşında konser vererek, hep en yüksek notu o alacak. Etrafındaki herkes gitmiş, sen kalmışsın neye yarar, diye hiç düşünmeyecek. Düşünürse, düşer. Yine de Allah akıl fikir versin diyelim.
2. MELTEM CUMBUL KIRMIZISI
Düzgün giyinen bir kadındı doğrusu hep. Rüküşler listesinde işi olmazdı. Ama donanımına da tecrübesine de yakışmayan o malum sunuculuk fiyaskosuyla beraber düşününce, dengesi mi şaşmış, şirazesi mi kaymış, aklı mı uçmuş, ne olmuş? Nasıl izah edilir ki o al basması? Ne sebeple giyilir ki o gülünç müsamere kostümü? Yıllar önce Ali Can Özbaş'la olan evliliğinde benzer şeyler hissetmiştik. Allah kimseyi bu hale getirmesin, demiştik.
3. HANDE ACAR'IN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI
Hiçbir şey yapmayarak var olanlar. Böyle bir kategori var ve hiç de tenha değil. Çoğu 'cemiyet' sakini öyle aman aman bir iş yapmıyor; alışverişti, davetti derken günler gelip geçiyor. Ama ufak tefek sosyal yardım projesiydi, kültür sanat aktivitesiydi, tasarım hevesiydi, böyle şeyler de oluyor aralarda. Onun yeriyse apayrı. Hande Acar, hakikaten hiçbir şey yapmıyor. O bir eş, bir anne ve bir moda kurbanı. En rüküşünden hakiki bir kurban. Ya da bir performans sanatçısı olarak mı bakmalıyız acaba kendini dönüştürdüğü şeye? En son 6 bin 500 Euro'luk kendinden büyük çantasıyla gündem oldu. Türkiye'ye sadece tek bir tane gelmesiyle, zevksizliği ve işlevsizliğiyle kendinden bahsettiren mavi Miu Miu çantayla aşk yaşadığını söylüyor Acar ve bütün o Instagram fotoğraflarından sirayet eden dipsiz boşluğun, dev amaçsızlığın sağlaması gibi duruyor bu. O da biz fakirlere acıyordur belki; duygular karşılıklı.
***
İSMET ÖZEL OLMASI ŞART MI?
Antalya Film Festivali'nde onur ödülü alıp İlker Gezici'ye konuşan Osman Sınav, "Üç tane İsmet Özel şiirini duygusuyla okuyamayana oyuncu demem ben" diyor.
İsmet Özel şart mı? Marifet şairde mi, şiirde mi, seste mi, histe mi?
Oscar Wilde olmuyor mu misal? Tuncel Kurtiz'den (Ramiz Dayı/Ezel) "Herkes öldürür sevdiğini"...
Ahmed Arif olmuyor mu ya da? Çetin Tekindor'dan (Nazif Baba/Karadayı) "Hasretinden Prangalar Eskittim"...
Mehmet Sürübaşı olmuyor mu peki? O da kim mi? İlle de en şöhretli şairlerden gitmemiz şart değil, hekim kendisi. Musa Uzunlar'dan (Bahri Baba/Poyraz Karayel) "Anla Despina" efsanedir: "Şimdiden geçmişe bir yol gider mi? / Yüzyıllar buluşup bir an eder mi?" sahi? "Yalnızca ağaçlar, çiçekler değil / İnsanlar da kurur, anla Despina"...
***
ANTALYA: BUNLAR DA OLDU!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.