Kahn ile von Trier'in buluştukları yer
Bu olaya denk gelen ve Cannes'da yaşanan Lars von Trier olayına da aynı açıdan bakabiliriz. İkisi de, hayatlarının bir döneminde kendilerini son derece güçlü hisseden, bunun getirdiğini sandıkları dokunulmazlığın zırhına bürünen ve her şeye meydan okuyabileceklerini sanan insanların yaşadığı öykülerdir. Von Trier'in basın toplantısındaydım. Filmine iltifatlar yağıyor, övgüler sıraya diziliyor, o da bunları gitgide daha gevrekleşen bir tonla ve kabalıktan müstehcenliğe geçen esprilerle yanıtlıyordu; iki baş kadın oyuncusuyla ilk fırsatta bir porno film çekmek isteğini bile söyleyerek!
Sonra işler karıştı. Wagner sevgisinden Hitler hayranlığına bir hamlede geçiverdi. Arada Alman kökenlerine dönüş, Nazi estetiğine hayranlık, İsrail'i eleştirme kılığında tezahür eden Yahudi düşmanlığı vb. şeyleri de dile getirerek... O da tıpkı Strauss-Kahn gibi kendini en dokunulmaz, en zirvede sandığı anın, o anda boş bulunup asıl kimliğini teşhir etmenin bedelini ödedi ve ödeyecek.
Şimdi ikisi de köşelerinde "Yahu ben ne ne yaptım?" diye dövünüyordur. Strauss-Kahn için yol bitmiştir: Ya hapishane ya da köşesinde toplumdan uzak yaşamak.... Von Trier ise sanırım festivalleri özleyecek, başarının tadına hasret kalacak. Çünkü artık Cannes'a ve birçok önemli festivale katılamaz; filmleri başta ABD, birçok yerde gösterilemez, Martin Scorsese ile tasarladığı büyük projeye başlayamaz. Dilin kemiği yoktur, uçkurun da mantığı. Ama ikisine de hakim olmak bu kadar zor mu?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.