İstanbul'un yeni savaş alanı: Taksim
KİŞİLİĞİ OLMAYAN ALANLAR
Yayalaştırma düşüncesi bizde yanlış anlaşılıp kötü uygulanıyor. Ve ortaya yayaları hiç çekmeyen, betonun soğukluğuna teslim olmuş alanlar çıkıyor. Lütfi Kırdar'la yeni Kongre Merkezi arasında oluşturulan geniş terasa veya yayalaştırılan Açıkhava'nın önüne bakınız. Ne bir yeşil vaha, ne bir ağaç, ne bir su kaynağı veya estetik heykel içeren, modernizmin en soğuk ve itici yüzü. Aseptize (mikroptan arındırılmış), yapay, suya-sabuna dokunmayan ve kişiliği olmayan alanlar. Geçen haftasonu Milliyet yazarı Mehmet Tez "Taksim'i Çoktan Kaybettik" başlıklı güzel yazısında bunu çok iyi anlatıyor ve bir illüstrasyon kullanıyordu. Meydanın gelecekteki halini gösterirken, insanın kanını donduran bir tasvir.
GÖZDEN ÇIKARILAN YEŞİL
Çünkü bu projenin bir devamı da var. Bir yan projesi. Buna göre, eskiden Taksim Parkı'nın yerinde bulunan ve 1940'larda yıkılan Taksim Kışlası ihya edilecek. Yani yeniden yapılacak. Elbette parkı tümüyle gözden çıkarma pahasına... Nitekim kesilecek ağaçlar şimdiden işaretlenmiş bile... 90'lı yıllarda sayın Erdoğan belediye başkanıyken, buraya cami yaptırma projesini açıklamıştı. Ben, o zamanlar yazdığım Yeni Yüzyıl'da şiddetle karşı çıkmıştım. Taksim'de camiye karşı olduğum için değil. Güzel ve işlevsel bir camiye asla karşı olmam. Ama parkların ve yeşilin hiçbir biçimde yok edilmesine de destek olamam. Şimdi, yıllar sonra, sanki Erdoğan bu kez o zaman yapamadığını yapıp, Taksim Parkı'nı harcamak istiyor. Ne için? Eski, çoktan unutulmuş, toplumun belleğinden kayıp gitmiş ve mimari değeri de tartışmalı bir kışlayı yapmak için... Gerçek bir demokrasi uğruna askerin üzerine böylesine gidildiği bir dönemde, bu tam bir ironi değil mi? Neyse... Anlaşılan derdimiz bitmedi, bitmeyecek. İstanbul'a bu radikal saldırılar, bu mimarlık, şehircilik ve korumacılık ilkelerine aykırı kararlar sürdükçe, bizler de feryat edip duracağız. Sesimizi duyurana dek...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.