Olur böyle vakalar
Siyasetçi konuşacak, gazeteci de yazacak.
Tabii arada "siyasetçi kızacak."
Siyasetçi kızdı diye "gazeteci heyecanlanacak."
Alıştık artık. "Olur böyle vakalar" deyip geçiyoruz.
"Geçmişte de" oluyordu.
Hem de şimdikinden "bin kat" fazlaydı.
İnanmayan, Mehmet Dülger'e "babası Bahadır Dülger'in başına gelenleri" bir sorsun.
Dönem "tek parti dönemi."
Bahadır Dülger o zaman gazeteci. (1950'de milletvekili seçildi.)
Bahadır Bey "Tasvir Gazetesi'nde, Son Saat Gazetesi'nde" CHP iktidarını eleştiren yazılar yazınca... "Askere" çağırmışlar.
Bahadır Dülger demiş ki "ben askerliğimi çoktan yaptım."
"Olsun" demişler:
- Memleketin askere ihtiyacı var... İkinci kez gideceksin.
Ve Tunceli-Hozat'a "ikinci askerliğe" yollamışlar.
Bugün hiç olmazsa "böyle şeyler" yok.
Seneler önceydi.
Gazetemizin (Akşam) bürosu Kızılay-Gökdelen'deydi.
İlhami Soysal bir sabah gazeteye geç geldi.
Ağzı burnu, üstü başı "kan içindeydi."
Kaçırılmış, dövülmüş ve yol kenarına atılmıştı.
Anlaşıldı ki Genelkurmay Başkanı'nı (Org. Cemal Tural) eleştirdiği için başına bu işler gelmişti.
Ve "kaçırıp döven" subay ile astsubay "Kıbrıs'a tayin edilivermişlerdi."
Bugün hiç olmazsa "böyle şeyler" yok.
Evet, siyasetçi konuşacak.
Gazeteci, yazacak.
Ve "herkes kendi işine bakacak."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.