Zincirbozan sabahı
"Biliyorsun" dedi:
- Haberi ilk sen verdin... Yarın Zincirbozan'a gidiyorum... Sabah, yola çıkmadan görüşebilir miyiz?
- Hay hay efendim... Sabah saat kaçta geleyim?
- Yola erken çıkacağız... Kaçta istersen gel.
- Ama saat söyleyin... Yoksa, gün doğarken gelirim.
- Gel gel... İstersen geceden gel.
Sabaha karşı gittim...
Demirel alt kattaydı... Ceketli kravatlı.
Önündeki sehpaya "Karayolları haritası" sermişti.
Kardeşi Şevket Demirel de oradaydı.
- Efendim sabah sabah haritada neye baktınız?
- Çanakkale... Uzun yol... 653 kilometre...
İstanbul'a, İzmir'e de yakın sayılmaz... 300 kilometrenin üzerinde... Bir şeyi ihmal etmişiz.
- Neyi?
Şevket Demirel ilk kez ağzını açtı:
"Ağa, ağa" dedi:
- Yol yaptın, baraj yaptın, İstanbul'a köprü yaptın...
İşte neticesi... Sürgüne gidiyorsun... Ve hâlâ "şunu yapacağım bunu yapacağım" diyorsun... Eyi... Yap, yap... Başına gelenler yetmedi mi?
Demirel öfkelendi.
Yumruğunu sıktı... Önündeki sehpaya vurdu:
Sonra... Gün ağarana kadar konuştuk... Yazsak, günler alır.
"O sabahı" hiç unutmayacağız.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.