Hayat notları: Geçmiş izler
Bir edebiyatçı dostum ile sohbet ediyorduk. Geçmişin izlerinin peşinde dolaştık.
Dostum, bir vesileyle 'Türk edebiyatının ilk popüler yazarı sayılan Ahmet Mithat Efendi'yi anımsattı. Ahmet Mithat Efendi'nin, o dönemde bile en büyük arzusu, 'kitap okuyan bir toplum' oluşmasıymış. Yazı serüveninde, çok çalışkan bir isim olduğu için "kırk beygir gücünde yazı makinesi" diye anılırmış. Az değil, Ahmet Mithat Efendi, yaşamı boyunca iki yüz eser üretmiş, her konuda, hemen her şeyi yazmış. Halkta okuma sevgisi uyandırma amacı taşıdığı için, örneğin Behçet Necatigil, onu 'döneminin ilkokul öğretmeni' olarak tanımlamış.
Bunu örnekleyecek, günümüze ulaşan bir anlatıyı paylaşalım.
Ahmet Mithat Efendi, Tercüman- ı Hakikat'ı daha çok okutmak için, gazetede sık sık halkın ilgisini çekecek tefrikalar yayınlarmış.
Yine bu tefrikalardan birini sürdürüyormuş. Ama eş dosttan bazıları:
"Üstat" demişler; "Bitir artık şu tefrikayı, çok uzadı, çok dal budak sardı."
Ahmet Mithat bu eleştiriyi birkaç yerde daha duyduğundan, düşünmüş, onlara hak vermiş.
Ne yapacak? Sonuçta tefrikayı bitirmek için roman kahramanını iki gün içinde öldürmüş. Böylece konuyu sonlandırmış...
Gazeteye mektuplar yağmaya başlamış. Okurlar, "Kahramanı niye öldürdün?" diye sitem ediyorlar, Ahmet Mithat Efendi'yi şiddetle eleştiriyorlarmış.
Tepkiler öyle çokmuş ki kara kara düşünmeye başlamış.
Aynı Ahmet Mithat, birkaç gün sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesinde şu notu yayınlamış:
"Saygıdeğer okuyucularım, size bir müjde vereceğim. Geçenlerde öldüğünü yazdığımız roman kahramanımız, meğer ölmemiş, sadece bayılmış... Şimdi sağlık durumu çok yerinde olduğundan, tefrikaya kaldığımız yerden devam edeceğimizi müjdeleriz."
Bir makalesi nedeniyle suçlanmış, Türk yazarlık tarihinde çok sayıda insanın başına gelen zorluklar, onu da yakalamış. Mithat da, tam 38 ay süren zorlu bir Rodos sürgünlüğü yaşamış. Ama bu sürgün, Ahmet Mithat Efendi'ye yaramış, en üretken dönemini geçirmiş. Yazarlık serüveninin en önemli sayılan eserlerini, bu sürgün sırasında yaratmış. Sonrasında Abdülhamid'in vefat etmesi, Mehmet Reşat'ın başa geçmesiyle çıkan genel af sonucu, Ahmet Mithat'ın İstanbul'a geri dönmesine izin verilmiş.
Şöyle bir düşündüm de, geçmişimizin izleri, ne kadar zengin, ne kadar renkli ve ne kadar çok yeniden anlaşılmayı bekliyor. Yeniden mercek tutulmayı...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.