Hayat notları: Mutluluk hali
İnsanlık, çok sık 'mutluluk' kavramına takılır kalır.
Çok doğaldır. Çünkü her insan, mutluluğu isteyen, arzulayan, hak eden varlık.
Ama 'mutluluk' durumunun, ruhumuzda hep uzağında kalırız sanki.
Belki ne aradığımız ile neyi istediğimizle ilgilidir, biraz bunun karşılığı.
Epiktetos asırlar önce, şöyle demiş örneğin:
Unutma ki kozmosun biricik, yeri doldurulmaz bir parçasısın.
Sen insanlık bulmacasında, köklü bir parçasın."
Acaba biraz bunun farkındalığıyla mı ilgili, mutluluk ile aramızdaki ilişki.
Ancak sıra yaşamı mutlu kılanın ne olduğunu açıkça görmeye geldiğinde, ışık el yordamıyla aranır. Aslında, mutlu yaşamı elde etme güçlüğünün bir ölçüsü şudur; şayet insan yolda yanlış bir dönemece girmişse, onu elde etmek için ne kadar didinirse, ondan o kadar uzaklaşır..."
İnsanlar, 'bilmedikleri mutluluğu' ararken, hissettikleri 'mutluluk halini' çoktan unuttular sanki. Bu durum biraz 'sağlığımız' yerindeyken, onun değerini hiç bilmemeye benziyor. Hepimiz için geçerli. İnsanlık, bu alanda çok haylaz bir varlık çünkü. Mutlulukta da, gerçek 'mutluluk hali' farkındalığının; bilinmeyen o mutluluğa, hemen değiş tokuş yapılışı gibi.
Bir de 'mutluluğunu' ararken insan, acaba 'satranç kader tahtası' üzerinde, haberi olmadan itilen bir piyondan mı ibaret; yoksa yer yüzü sahnesinde sadece kendisine verilen rolü oynayan bir oyuncu mu? Örnekleyebiliriz hepsini. Ama insan kozmosun biricik ve minicik parçası. Aynı insanın, yaptığı her seçim yaşamını yaratıyor bir sanatçı gibi belki.
Modern yaşamın tüm açmazları, bize sunduğu hazır mutluluk reçeteleri, metalaştırdığımız ve mülk edinmeye kalktığımız bu hayat, çok uzak kaldığımız sonsuzluk duygusu, kendi yaşamlarımıza vurduğumuz prangalar, adımıza yapılmış tercihler; belki de bunların tümü, acaba gerçek mutluluğumuzu inşa edeceğimiz seçimlerimizin, karanlık bir örtüsü mü?
Filozof Martin Heidegger, özetle ancak bir şeyler çok yanlış gittiğinde, insanların alışık olmadığı şeyler gerçekleştiğinde; argo deyimle 'insanın jetonunun düştüğünü' anlatır.
Galiba tek tek insanların değil de; insanlığın mutlulukla ilgili 'jetonu henüz düşmüş' değil. Genelde her şey, çok yanlış gidiyor sanki. Yani bir yanıyla 'jeton düşüşüne' çok az kaldı.
Kulaklar çok sağır. Dudaklar mühürlü. Gözler kapalı. İnsan kendi kendisinin efendisi değil. Seneca'nın 'kendine yeterlilik' felsefesi de çok geride kaldı. İnsanlık 'genel mutluluktan' uzaklaştıkça, 'hakiki mutsuzluğa' yaklaşıyor gibi. En güzeli, kendisini eğiterek stoik felsefenin kurucularından olan, Romalı köle Epiktetos'a bırakmak yine sözü:
"Yaşamınızın, zarif bir şekilde davranabileceğiniz bir şölen gibi olduğunu düşünün.
Yemekler size ikram edildiğinde, elinizi uzatın ve makul bir parça alın. Eğer yemek yanınızdan geçip giderse, tabağınızda olanla yetinin. Veya yemek, henüz size ikram edilmediyse, sabırla sıranızı bekleyin. hak ettiğiniz payı alacaksınız."Vakti geldiğinde
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.